Bu gün bela okumayalım, BALA okuyalım.
Baktın Gülhan’ın Galaksisi’nde Mavdivlerde.
Ballandıra ballandıra, ballı gezisini anlatıyor.
Maldivler şöyle, Maldivler böyle.
Hanıma dedim ki
Kak hanım biz de Bala’ya gidelim.
Ve çıktık, açık alınla, Bala’ya.
Bu arada, Ata’mız Bala Milletvekilidir.
Aslında Bala’lıların en çok övüneceği konuların başında gelir ama
Beynam’daki bir Atatürk Evi gibi yerleri yok.
Bunu vurgulayan hiçbir yazı da görmedim, şehre girişte.
Ben olsam, yazarım.
Atatürk bizim vekilimizdir.
Alçı fabrikasının içinde çakma bir kale, tepesinde bayrağımız.
Zaten yabancı birisi bu kadar ardı sıra bayrağı göndere çekilmiş görünce;
Ulan der içinden, bu Türklerdeki bayrak sevgini hiçbir yerde görmedim.
İlk dikkatimi çeken;
Acıdevren deresi.
Bana acı veren devrelerim geliyor, aklıma.
Her şeyi anlıyorum da
Sezar şanslı imiş.
Hiç değilse son anda Brütüs’ü görmüş.
Şimdi desen ki
Sen de mi devre?
Diyeceği;
Kısadevre.
Ne diyelim?
Hayırlara Vesile Olsun.
İkinci dere;
Tahtalı.
Ulan dedim, yoksa Bala diye Tahtalı Köye mi gidiyoruz?
Aklıma HES’ler geliyor.
Sanki içimde bir ses;
Ha-ittir diyor.
Sana mı düştü ulan memleketin derdi.
Otur, otur, kalk.
Ye, iç, yan gel, yat.
İsteyen Hes yapsın,
İsteyen Mes.
Ulan, Messi, hayatında Mes giymiş midir acaba?
Şöyle ünlü bir Mes yapımcısı olsam, Messi’yi reklam filminde oynatmazsam?
Bu yolda inanılmaz, kamyon var, tırımsı, damperli.
Meğerse sağlı solu alçı fabrikaları var.
O an aklıma;
Alçı isimli birisi geliyor,
Yakında alçı reklamlarında oynasa ne kadar iyi olur diyorum.
Şöyle fabrikanın direktörü mesela.
Yolda rokalar var, eskiden çok severdim ama artık tiksindim.
Bala’ya yaklaşırken sağda Karaali var.
Dönüşte buraya da girelim diyoruz.
Kırşehir-Kayseri yoluna devam ederken, Beynam’ı görüyoruz.
Buraya da dönüşte uğrayalım diyoruz.
Bala, malumları olduğunuz üzere;
Kenan İmirzalıoğlu diyarı.
Girişte, muhtemelen akrabası soyadı İmirzalıoğlu Devlet Entegre Hastanesi.
Sanki entegre et tesisleri havası var.
Bala’nın son sayıma göre nüfusu; 10400
Sol tarafta polis, sağ tarafta Jandarma.
TMO Siloloları ve birçok un fabrikası.
Bala çevresi; özellikle buğday diyarı.
Hacettepe MYO olmak üzere, lise ve ilköğretim okulları var.
Sağ tarafta oldukça görkemli binada, Askerlik Şubesi ama yakında kapanacak diye açıklandı.
İtfaiyeciler;
Sanki
Yangın olur biz yangına gideriz, bir haldeler…
Merkez Camii oldukça görkemli.
Bitişik yan yana iki tane şehir içinde akaryakıt istasyonu var.
Ben artık yakıt alırken sıvı vergi koy evladım diyorum.
Bana kalsa tüm vergi dairelerini kapatır, dünyaya şunu ilan ederim;
Türkiye’de sadece dolaylı vergi vardır, vergi dairesi bile yoktur.
Ayıp değildir söylemesi, 100 TL’lik koy oğlum dedim,
O da bize bir güzel, koydu, benzini.
Öderken betim benzim attı ama
25 KM ileride tatlı su balık lokantaları var dediler ama
Hava hem karlı hem de sisli idi.
Aklıma Sisi geldi.
İnşallah bahara, Kaman, Kırşehir turu yaparken, özellikle balık lokantalarına uğrayalım dedik.
Şehrin merkezinde, otobüs garı var ama küçük tabi.
Ve bu gibi yerlerde merkeze ulaşmak büyük problem, hem maddi hem de manevi açıdan.
Her yerde olduğu gibi burada da bir İ.Melih Gökçek Caddesi var.
Ve tabi, Atatürk Bulvarı, Abdülmecit Sokak ve Turgut Altınok Caddesi.
Girişte Büyükşehir Belediyesi Gençlik Merkezi var.
Atatürk Parkı tam şehir merkezinde.
Tam geçerken,
Bu günleri görse idin, sen de çok sevdiğin Mevlana gibi muhtemelen şöyle mi derdin?
Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun.
Ama şimdi Mümtazer, senin mirasında vasiyet ettiğin ve yüzde elli yüzde elli para ile desteklediğin
Kurumun başına geçti, inanıyorum ki öyle bir şahlanacak ki Atatürkçülük,
Herkes şaşacak.
Bu değerli Profesörümüzün de hem ismi hem de soy ismi çok ilginç.
Askerlikte, en düşük rütbe, er’dir.
Bu ne kadar mütevazi olduğunu gösteriyor, ama erin mümtaz etmiş hali.
Türköne’ye gelince,
Zaten ne diyordu, Ata’mız, Türk ileri.
Mümtazer de Türköne.
Bu da Ata’mızın izinde olduğunun en güzel göstergesi.
Bi de şu TGB gençleri rahat bıraksa, adam çalışacak ama
Valla Bala’da yok yok.
Büyük şehirlerde ne varsa her şey var.
Hatta Büyükşehirlerde vahşi kapitalizm nedeni ile kapatılan birçok meslek devam ediyor.
Mesela Nalbant.
Hele yollar, lastikçi ve kaynak kaynıyor.
Birinde durdum, kaynakçıya dedim ki
Abi, sende her zaman kaynak bulunur mu?
Beyim dedi, neden bulunmasın?
Adımız üzerimizde, kaynakçı.
Hani dedim, bazen dünyanın en güçlü devletleri bile bulamıyor da
Beyim dedi, biz dedi, ekmek derdindeyiz.
Çorba kaynatmaya çalışıyoruz.
Bizde her zaman kaynak olur ama birileri memleketi çorba gibi karıştırmaya çalışıyor, ha bire dedi.
Ulan dedim, işte Anadolu insanı, bu.
Az konuşur, ama öz konuşur.
Genç kızların sevgilisi Kenan İmirzalıoğlu,nun ilk aşkı kim bilir kimdi, Bala’da.
Yoksa O’na da mı yüz vermedi ki?
Şimdiki gibi yakışıklı mı idi?
Aileden mi geliyordu, bu yakışıklılık?
Yoksa Bala deprem kuşağında, bu kadar sallantı içinde mi dünyaya geldi?
Sadece Haziran ayında yapılan festivallere mi gelir?
Yoksa son zamanlarda onlara da mı gelmiyor,?
Gelemedikçe, bu da havalandı mı diyor, ahali?
Kim bilir kaç kişi, elimde büyüdü,
Ben O’nun şeyini bilirim, az sümüklerini silmedim.
Ya o kısa pantolonlu haline ne demeli.
Geçenlerde Söke’li aktör Mesut Engin rahmetli oldu.
Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.
Aslında, rahmetlinin hayatı film.
Bence bu film, hayatının aslına uygun olarak birinci elden çekilmeli.
Hepimizin çıkaracağı çok dersler var.
Yaşarken ilgi göstermeyenler şimdi hayatını çekelim, bu tutar deyip acayip ilgi gösterebilir,
Her şeyimiz, para ve de reyting, oldu maalesef.
Tam Belediye Binası önünde duruyorum;
1898 yılından beri belediye imiş.
Hem de Padişah Fermanı ile.
Ve bina oldukça modern.
Ama tanıtım broşürü yok, baskıda imiş.
Dönüşte Karaali’ye uğradık.
O kadar eski ev var ki
Şeytan diyor, hepsini restore ettir.
Kerpiçten evler, bu kadar depreme iyi dayanmışlar.
Eskiden Belediye iken şimdi Gölbaşı’na bağlı mahalle olmuş.
Bu uygulama iyi mi olmuş?
Bence eski sistem biliniyor, yeni sistem de epey zamandır uygulanıyor.
Eski ile yeni sistemin fayda ve mahzurları siyasi kaygı taşımadan ortaya çıkarılmalı,
Ve yeni bir yönetim anlayışı getirilmeli.
Ben şimdi belediye başkanı olsam kaç kere gelirim, buraya?
Tabii seçim zamanları hariç.
Serdar Ortaç’ın dediği gibi kaç kere sever insan?
Karaali, benim tarihim çok eski diyor,
Ama şöyle tanıtan bir basit broşür yok maalesef.
Zaten hava soğuk, in-cin top oynuyor.
İn-cinin bile top oynadığı memlekette, futbola bu kadar ilgi olması normal.
Yaşlı bir amcayı görüyoruz, seksenlik.
Bastona dayana dayana, o soğukta, camiiye gidiyor.
Namazdan sonra, kim bilir, manevi huzur ile içi ne kadar ısınacak?
Allah herkese, baston gibi bir dost ve de hep samimi duygular versin.
Hayatımda tanıdığım en samimi Müslümanlaran biri bizim kayınvalide.
Kadın, uyku hariç ibadet halinde.
Bu şekilde olanlara, ne mutlu.
Eminim rüyasında da öbür taraf ile ilgili rüyalar, görüyordur.
Hele arada bir kurşun döktürmesi yok mu?
Anne, diyorum ben olsam, ayağıma iki tane sıktırırım, daha faydası, olur.
Zaten kim ne yaparsa yapsın,
Herkesin içini Allah bilir,
Ve de samimiyet kalıcıdır.
Önemli olan;
Mevlana gibi olmak.
Her sözü anlamlı.
Sevmeyene rastlamadım,
Buradan kanaat önderlerine duyurulur.
Karaali’nin girişinde hobi bahçeleri var.
Bir açıdan güzel, bir açıdan düşündürücü.
Orhan Gencebay’dan ben topraktan bir canım geçiyor, aklımdan.
Düşündürücü;
Biz zaten tarımcı bir milletiz, bir ayağımız sanayide iken diğeri tarla ve bahçede olmalı.
Hobi bahçesi, hobi çukulatası gibi
Çok ufak kalıyor.
İsviçre’de görmüştüm, tüm bağcılık alanları ile bizzat sahipleri ilgileniyor.
Zengin ya da fakir, bizzat kendisi.
Biz, ekmeliyiz, biçmeliyiz ve satmalıyız, her türlü tarım ürünlerini,
Tabii, mevsime, toprağa bağlı yetişecek olanları.
Dönüşe geçtik,
Beynam.
İsme bakar mısınız?
Namlı Bey.
Malum, 27 Aralık, 1919 Atatürk’ün Ankara’ya gelirken,
Bir gece burada kalıyor;
Şimdi, müze.
2004 yılında TSV tarafında restore edilerek yaptırılmış ama
Görücem derseniz oldukça zahmetli.
Muhtardan anahtarları alacak ve hangi anahtar hangi kapıyı açar diye saatlerce uğraşacak,
Bu arada, belki kafayı yiyeceksiniz.
Tutanakla, İki çift iç lâstik ile iki çift dış lâstiği ve altı teneke benzin ile kefille, Osmanlı Bankası’ndan, 1000 lira borç para, yola çıkış, o soğukta, kar ve tipi, kurtlar, tilkiler eşliğinde, 10 günde Sivas’tan, Beynam’a, saatte 25 KM hızla gelme, hem de üstü açık arabalarla…
Şimdi de Ata’m,
Birileri devir değişti diye arkandan atıp tutuyorlar.
Merak ettiğim, şimdi bunu yapanlar, o zamanlar yüzüne karşı ne yapacaklardı?
Herkes darbenin arkasından konuşur, hatta o an; Kenan Paşa çok yaşa der.
Kahraman, darbe esnasında, tanka çıkıp, bu ne lan diyendir.
Ata’m,
Şimdi arkandan atıp tutanlar kendi fikirlerini söyleseler, öpüp başıma koyacağım.
Ne oldukları belli iken bile ben buyum demeyip her şeyi diyenler.
Kardeşim önce ben buyum deyin, sonra ne diyecekseniz deyin.
Girişte sağda camii, duvarın üzerinde arapça yazılar var.
Arapça dedim de
Malum, Atatürk Arapça’dan Latince’ye çevirdi, dilimizi.
Şimdi burada, iyi yapmış diyen de olacak, yanlış yaptı diyen de
Çünkü Atatürk Mevlana gibi sadece felsefeci değil,
Felsefe ile İcraatı beraber götüren biri.
Ve Fransızca’sı sayesinde, Fransız Devrim ve kültüründen etkilenmiş biri.
Yani şöyle bir mesaj da var, Atatürk’te.
Felsefeci isen, genelde herkes sever.
Ama işin içine icraat girdi ise
Bir kısım mükemmel yaptı derken bir kısım da keşke hiç elleşmese idi der, bu da normal.
Nerede çeşme görsek başında kişiler…
Ya su dolduruyorlar, damacana.
Yakında hijyenik değil diye yasaklanmasın?
Ya da
Araba temizliği.
Hele bir araba görürsem ıssız bir yerlerde,
Aklıma Halime’yi samanlıkta bastılar geliyor, nedense.
Şimdi her yerin hayırsever kişileri vardır ya
Oğul Bey’in de Dr.Şerafettin Tombuloğlu.
Kendi adına bir Lisesi var.
Sen git Amerikalara ve Vatan’ını unutma.
Mümkünse her sene gel, ne yapabilirim diye bir şeyler yap.
Ne mutlu, Allah herkese nasip etsin.
Amin.