19 Nisan 2012 Perşembe

taret musluğu:))


Taret Musluğu
İnsanlar ikiye ayrılır;
Beyaz ve Siyah,
Sağcı ve solcu,
Vicdanlı ve vicdansız…
Ben ise
Kıçını yıkayanlar ve yıkamayanlar diye ikiye ayırıyorumJ
Neden mi?
Tuvaletlerin bir kısmında taret musluğu var,
Bir kısmında yok.
Nasıl ki
Cepçiler hem sanal hem de mekanik klavye koyuyorlar,
Tuvaletlere de ister kıçını yıkasın,
İster yıkamasın, mutlaka taret musluğu konsunJ
Şimdi bu nereden çıktı?
11 Nisan 0050 THY uçağı ile
Adı da Samsun, 
Ata’nın Samsun’a çıkması gibi biz de Güney Afrika’ya yola çıktık.


Bizim baldan tatlı baldız, kazandığı tura gidemeyince, gitmek bize nasip oldu.
Ne diyelim?
Allah herkese benimki gibi baldız versin.
Ne olur ne olmaz diye Ruslara göndermiyorlar ama yine de sağ olsunJ
Uçak, helikopter, tank, tüfek ve topa çok bindim de ilk defa bu kadar uzun bir yolculuğa çıktım, kesintisiz on iki saat, İstanbul Johannesburg.
Açıkçası ne yapılır diye az düşünmedim.
Bir de tuvaleti çok merak ettim.
Acaba kıçımı yıkayabilecek miydim?
Korktuğum gibi olmadı.
Hemen önünde yer alan ekrandan multi-medya desteğinde, ister film, ister şarkı ister türkü dinle.
Kabin Görevlileri ise Allah sabır versin.
Servis üstüne servis.
Bir ara kendimi voleybol maçında sandım.
Bizi oyalamak için, nerdeyse hiç durmadılar.
Kara ve denizde çalışan garsonların bu kadar çalıştığını sanmıyorum.
Allah yardımcıları olsun işleri çok zor.
Pilotlara gelince;
En az üç kişiler.
O kadar kişinin sorumluluğunu taşımak kolay değil.
En çok takıldığım kelime de
Kaptanınız konuşuyor.
Yok, ben, gaipten sesler sanmıştımJ
Johannesburg inince,
Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler şarkısı eşliğinde valizleri beklemeye başladık.
Anıtkabir’e gidince nasıl karşınıza Aslan çıkıyor, 
Burada da Fil.
Havaalanında bizi rehberlerimiz karşılıyor.
Herkesin derdi; para bozdurmak.
Rant diyorlar, bizim para ile dörde, 
Euro’ya çevirmek için de yaklaşık ona bölmek gerekiyor.
Havaalanı taksileri hepsi Mercedes.
İlk etapta zenciler dikkatimizi çekiyor.
Ne kadar pis iş varsa, hepsini zenciler yapıyorL
Bilgi masasına gidiyorum;
Bizdeki gibi beleş harita ve rehber broşürleri beleş değil.
Araçların arkasında minik bir karavan taşıma modası var.
Bir otobüsün de kaptanı; bayan. 

Yerel rehberin dediğini göre de maşallahı varmış.
İlk ziyaret yerimiz;
Yarı açık cezaevi gibi bir hayvanat parkını gezeceğiz.
‘’Kaçmayın Lütfen’’ yazısı dikkat çekici.
Hayvan demez mi?
Ulan bu benden neden kaçıyor?
Zürafa, devekuşu ve aslanlar dikkatimizi çekiyor.
Yavru aslanları isteyen içeri girip sevebiliyor.
Hayvanlar o kadar kanıksamışlar ki
Gel kim olursan yine gel diyorJ
Zebralar ise
Doğal pijamaları içinde.
Devekuşu ise ulan deve sizsiniz der gibi bakıyor.
İkinci uyarı;
Hayvanlarla şakalaşmayın.
Buradan; eşek şakadan ne anları anlıyoruzJ
Aslan yan gelip yatmış.
O arada aklıma burası yan gelip yatma yeri değil arkadaş diyenler geliyor.
Ve analar ne aslanlar doğurmuş, hep beraber görüyoruzJ
Aslan yattığı yerden belli olur,
Aslansan aslanlığını bil,
Aslanları kedileri boğdurmamak lazım gibi ne kadar atasözü varsa,
Hepsi bir bir kellemden geçiyor.
Burada, yabani köpek çok.
Bunlar çakal, tilki köpek karışımı hayvanlar.
Yerel bir rehber eşliğinde aslanların bulunduğu yere giriyoruz.
Ne olur, ne olmaz, aracımız kapalı.
Burada, tercümanlığı ben yapıyorum.
Rehberimiz, aynı zamanda bu aslanların bakıcısı olduğundan onların dilini ve beden hareketlerini çok iyi biliyor.
Etler bağış yolu ile geliyor.
Bir aslan haftada 40-60 Kg et yediğinde, Allah bereket versin diyormuş.
Sürekli yan gelip yattığı için haftada bir kere yemesi yeterli imiş.
Biz de yerel rehbere, bizde üç takım olduğunu;
Asanlara cim bom denildiğini, BJK’in kartal Fenerin de Kanarya ile sembolize edildiğini belirtiyoruz.
O anda aklımdan şunlar geçiyor;
As ulan, aslan,
Kap ulan, kaplan,
Kaç ulan kaçlan(çita)
Çak ulan, çakal…
Yani aslında hayvanın hangi özelliği varsa adı da o olmuş.
Buradan Monte Casino’ya geliyoruz.
Hani hep deriz ya
Parayla Saadet olmaz, valla bu konu çok tartışılır.
Parasız da Monte Casino olmazJ
Adamlar bastırmışlar parayı, gezdiğin zaman anlıyorsun bunu.
Yok, yokJ
Bir kere çalışanların nerede ise tamamı zenci ama o kadar sempatikler ki
Hepsi kalpten gülüyor.
Allah’ım, beyazları gülmez yaratmış iken bu değerli kardeşlerimizi de hep gülmeyi nasip etmiş.
Belki içleri kan ağlıyor ama hep gülüyorlar.
Çünkü
Beyaz kardeşlerimiz buraya gelip bu değerli kardeşlerimizin ne kadar elmas pırlanta ve değerli taşları varsa bunları zencilere çıkartıp kendileri köşeyi dönerken zencilere de karın tokluğu.
Öyle yerlerde yaşıyorlar ki
Hani deriz ya
Hayvan bağlasan durmaz.
Ya da
Bizim gecekondular saray gibi.
O an aklımdan Orhan Gencebay’dan yaşamak bu değil geçiyor;
http://www.youtube.com/watch?v=vjgGUU3KAVA4
Sanki gelip buralara gelmiş ve bu şarkıyı bestelemiş.
İçler acısı.
Vicdanı olan herkesin sızlar,
Ve bu sorun çözülmeden orada yaşayan zenginler ben insanım demesin.
Yöneticiler gezmesin.
Efendim neymiş?
Güvenlik yok.
Ulan nasıl olsun.
İşsizlik diz boyu,
Gelir uçurumu,
Yaşadıkları yer, anlatılmaz.
Ne yapacak bu insanlar?
Dilenme, fuhuş, çalmaL
Bizim TOKİ’yi oraya göndermek lazım.
Nüfusun da yarısı özel güvenlik olursa işsizlik sorunu olmaz.
Yani Güney Afrika’da sorun çok.
Beyaz ırk çok feci siyah ırkı sömürmüş
Ve onları dertleri ile yaşamaya mahkum etmiş.
Bir bisiklet görünce aklıma;
Kaman-Büyük camili Köyü’ndeki bisiklet fabrikası geliyor;
Sen burada, kişiye özel bisiklet yap Yurtdışına ihraç et, o ülkenin başbakanları dahi bisikletle işe gelsin bizimkiler ise en lüks makam araçları mı desem koruma ordusu mu desem garip bir çelişki varL
Kuş Bahçesini geziyorum.
Bizde olmayan tropikal kuşlar.
Gagaları oldukça büyük.
Kuşlar ötmezse mutluluk olmaz.
Allah’ım, kuşlarımız hep ötsünJ
Bazı hayvanlar kafeste, maalesef.
Ki ben fikir suçluların hapsedilmesi ile hayvanların hapsedilmesini aynı görürüm.
Biri; Allah’ın verdiği beyin ile düşünmüş, ne yapacaktı? Zaten Allah düşün kulum demiş.
Bana göre fikir suçlarını hapsedenler, Allah huzurunda büyük günaha giriyorlar.
Allah’ın organı vazifesini yapıyor, sen ise o organı hapsediyorsunL


Hayvana gelince; hür doğmuş, hür yaşayacak canlıyı demir kafesler ardına hapsetmek kabul edilemez.
Otelimize geliyoruz, Sun City



Sanki burası şehir ama öyle değil.
Burası bir tatil köyü.
Asıl amaç;


Casinolar.
Yani kumar.
Yaklaşık 18 milyar dolar harcandığı ve kendini 11nci yılında amorti ettiği söyleniyor.
Ve kazandıkça yatırımlara devam ediyorlar.
Otel The Palace bana Dolmabahçe ile Topkapı Sarayı’nın kötü bir kopyası gibi geldi.



Beş yıldızlı.
Dünyanın en iyi otellerinden.
Her yerde su sesi var.
Pencereyi açarsan maymun kardeşler içeri giriyor.
O nedenle aman pencereleri açmayın diyorlar.
Otelin her köşesi bir manzara harikası ama yapmaJ
İnsan resim çekmeye doyamıyor, çek Allah çek Allah.
Kim ne derse desin,
Ve fotoğraf makinelerinin çektiğini bu dünyada hiç kimse çekmiyor.
Yemek salonu, Dolmabahçe kabul salonu gibi.


Dış girişi de Topkapı Sarayı gibi.
Burada çalışan zenciler o kadar sempatik  ki
Bunu Cape Town’a gidince anlıyoruz.
Çünkü buradakiler bozulmamış,
Kapalı bir çevre.
Cape Town’dakiler ise üzüm üzüme baka baka misali beyazlara baka baka gülmeyi unutmuşlar.
Otele giriş kontrol noktasındaki zenci ile konuşurken diyorum ki
Her buluş, ilhamını doğadan alır, bil bakalım bu engel bariyeri neden almış?
Ne bileyim der gibi bakınca;
Bu alet dokununca kalkar, dokunmadan asla, tıpkı şey gibi
Birden sanki yerlere yatacak, gülüyor da gülüyor…
Artık her kaldırışta beni hatırlarJ
Bir ara yanlış yere gitmişim.
Motorsiklettli zenci beni motoruna alıp uygun yere bırakmak istiyor ama kafamda başlık yok.
Düşündü, düşündü en sonunda aldı, durakta bıraktı,
Kurallar çok sıkı.
Biri görse adamı işinden de edebilirL
Yolda karşılaştığım bir zenci temizlik işi yaptığını ve 3000 rant aldığını söylüyor yani aylık bizim para ile 750 TL asgari ücret yaniL

Arzu edene,
Gergedan ve Buffalo binme çiftlikleri var ama yemiyorJ
Genel Müdür yerinden ayrılmış ve şöyle bir not yazmış, bir saat içinde geleceğim, ulan bizde olsa
Ne o notu bırakır ne de birisi kardeşim sen neredesin derJ
Kumar makinelerini her yere koymuşlar,
Sigaralı, sigarasız nasıl isterseniz, yeter ki oynayın.
Eskiden bizde her şey bizde beleş idi.
Burada ise sadece oynayanlara beleş servis var.
Diğerleri bedelini ödemek zorunda.
Burada çalışan zencilerin rahat hareketleri ve sürekli pişmiş kelle gibi sırıtmaları size ilginç gelebilir ama bence bu doğal hallerini personeli istediğiniz kadar eğitin bu kadar candan olamazlar.
Bence bu doğal halleri işletmeler için büyük avantaj.
O işletmelerde bir de düşüncenize buz gibi insanlar sizi hizmet ediyor.
Allah’ım o zenciliği öyle bir sempati vermiş ki Onları beyazlardan daha sempatik kılmışJ
Tatil Köyü içi ulaşımlar otobüslerle sağlanıyor ve şöyle yazıyor 33 kişi oturabilir ayakta 30 kişi bu kadar kardeşim.
Buraya gelen kişi ne kadar önemli olursa olsun aracını park yerine bırakmak zorunda.
Araç otelin önünde bırakıp hemen kaçacak.
Ulan bizde olsa o otelin önü ana baba günü olur.
Her yerde yazılar;
Aman ha hayvanları beslemeyin hem tehlikeli hem de onların doğal beslenme koşullarını bozmayın.
Abi bizde bu kural işlemez.
Mesela bizde bir park var; çekirdek yemeyin, yere atmayın diye, Halkımız tam tersini yapıyor,
O halde?
Çekirdek Park demek lazım.
Yemek mecburi ve yere atmayana cezaJ
O kadar çok uyarı yazısı var ki
Ana mesaj şu;
Kardeşim benden söylemesi, gerisi sana kalmış, başına bir şey gelirse bana dava açsan da hava alırsın.
Ama ben bir tane yazı koymaları gereken bir yer buldum.Golf Merkezinde bir yapmak göl var ve içinde sekiz tane timsah var.Gölün çevresine burada timsah var demeyi unutmuşlar, bunu da otel müdürüne ilettim.Ayrıca taret musluğu takmalarını.İsteyen yıkasın, kıçını.İsteyen yıkamasın.
Taret musluğunu bir tek Camii’de gördüm o da çeşme oturduğunuzda yan tarafta kalıyorL
En sık rastlanan uyarı yazılarından biri;
Yağışlı havalarda kaygan olur.
Ulan, bizde bu yazsa, valla birisi dava açar, bizi aptal yerine koyuyorlarJ
Ben de oradaki görevlilere şöyle takıldım;
Şu an kayganım.
Neden?
Az önce duş aldımJ
Yüzme havuzlarının çevresi doğal güzelliklerle çevrilmiş.
Mavi ve yeşil.
Millet yan gelip yatarken bizim garibim zenciler ya ağaç budamakta ya da boya yapmaktalarL
Bir tane göl var yapma ama paraşüt dâhil tüm deniz sporları yapmaya müsait.

Levent Kırca’nın jet skilerinden tut aklına ne geliyorsa.



Gölde o kadar balık var ama balık avlamak yasak.
Valla benim bildiğim halkım bu yasağı bir şekilde deler.
Ayrıca her faaliyetin bir bedeli var.

Arabada beş evde on beş ağaya beleş yok maalesefJ
Gölün ortasında adaları da ihmal etmemişler.
Ama bunların hepsi yapmaJ
Çim sulama yerleri altyapısı önceden hazırlanmış ve otomatiğe bağlanmış bu nedenle çimler yeşil mi yeşilJ
Fıskiye fışkırırken o an aklıma bayanlar geliyor, nedense. Fıskiyeden mi hoşlanırlar, yoksa çeşmeden miJ
İsteyen çim sahada mini kale maç ta yapabilir.
Bir tavus kuşu görüyorum güzel mi güzel ama erkek?
Neden?
İnsanlarda bayanlar bu kadar güzel iken.
Muhtemelen Yüce Mevla’m dişi hayvanları korumak istemiş olabilir, çünkü tüm avcılar güzel peşinde.
Ayrıca dişiler o kadar kamufle oluyorlar ki araziye görebilmek bile çok zor.
Ya da
Yüce Mevla’m bayanlara bir mesaj mı gönderiyor,
Güvenmeyin güzelliğinize ben sizi güzel yarattımJ
Tabii bu yatırımlarda çocuklar unutulmamış, onları eğlendirecek her şey var ama
Başına bir şey gelirse sorumluluk kabul edilmez yazıları her yerde var.
Mini bir tren bile yapmışlar.
O an aklıma tren gelir, hoş gelir türküsü geliyor.
Acaba diyorum bu mini kelimesi ileride tahrik ediyor diye yasaklanır mı?
Mini Cooper,
Mini Bar,
Mini EtekJ
Bu tren denizden 3412 feet yüksekte imiş.
Ve her yerinde uyarı yazıları.
Bizde olsa şöyle yazar, kamyoncular;
Allah’a emanetJ
Zenci analar evlatları almış trene biniyorlar.
Ana her yerde, ana.
İster insan,
İster hayvan,
Analık böyle bir şey işte.
Büyük papağanlar var, sarı lacivert.

O an aklıma Fenerbahçe, Aziz Yıldırım ve Fenerliler geliyor.
Suçu olmadığı halde kim kimi içeri tıkıyorsa Allah Onları bildiği gibi yapsınL
Eğer bir yeri ele geçirmek düşüncesi varsa
Priapus demiş ki
Benimki hariç ele geçirildiğinde insana mutluluk veren başka bir yer yokturJ
Engelliler her alanda düşünülmüş ve işaretleri ile belirtilmiş.
İşte insanlık buJ
Tatil Köyü içinde dört tane hotel var yıldızı en düşük olan üç yıldız ama hiç fark etmez.
Hangisinde kalırsan kal.
Yakında bir tane daha da yapacaklarmış.
Kazandıkça yatırıma devam.


Hitit Uygarlığı kapı önlerine aslanlar koyardı.Buradan esinlenen Anıtkabir Proje Mühendisleri (Orhan Arda,Emin Onat) Aslanlı yola aslanları koydular.Burada olsa idi fil koyacaklardı:))


Tatil Köyü içinde yer alan bu su parkında su ile ilgili yok, yok.Canınız su ile ilgili ne istedi ise her şey var ama öyle tırı vırı değil.Gerçek ve doğal gibi tasarımlanmış.Buraya 20 milyar dolar yatırmış diyorlar.Bekçiler ise her zamanki gibi zencilerden seçilmiş.




Al çocuğunu gel buraya.Ailece gel.Tek başına, arkadaşlarınla.Her kesime hitap edebilecek tüm su oyunları düzenekleri düşünülmüş ama beş beşlik yapılmış.Sanki doğal bir alan.




Adamlar bu dünyada cenneti yaratmışlar.Bu gün 23 Nisan neşe doluyor insan halleri burada öyle oluyor ki
Rahmetli Michael Jackson bile buradan daimi bir kral dairesi ayarlamış.



Buradan pek belli olmuyor ama en az elli metre yüksekten kaymak feci bir adrenalin.Zaten en çok sevilen şeyler; kaymak, kaymaklı dondurma, baklava, Afyon kaymağı, su kayağı, karda kaymak, kay da nereden kayarsan kay:))


O şimdi asker gibi garibim zenciler her yerde nöbetteler.Buradan ANFA yetkililerine sesleniyorum;
Güney Afrika'ya gelin, bu zencilere bir yardım elini uzatıverin.Hem Onlar kazansın hem de ırkımıza renk gelsin:))

Bu havuzda sanal dalgalar var ama deniz gibi mübarek.Sanki okyanusta tsunamiler oluyor.O kadar büyük.


Bu filleri dişi için öldüren embesiller; Allah sizi bildiği gibi yapsın.Ne istersiniz şu garibim hayvanlardan?Hanginize kötülüğü dokunmuş?Gelip evinizi başınıza mı yıkmış?Sizi ezip mi geçmiş?


Sun City'de fotoğraf çekilecek o kadar çok manzara var ki.Gezi dönüşü saydım 1200 kare.Onları 220'ye düşürdüm, bu yazıyı yazarken de içinden seçiyorum.Oraya gitmek nasip olursa en iyi kameralarla gitmeye çalışın çünkü malzeme çok:))

Şu ağacın daları her şeyi hatırlatıyor.Kim bilir kaç yaşında.Sun City suni bir şehir ama eski ve doğal üzerine inşa edilmiş.Mesela bu ağaç kesilmemiş ama çevresine yeni peyzajlar yapılmış.

Kaldığımız otelin terasından çekilmiş bir resim.Görüldüğü üzere çok geniş bir alan ve yemyeşil.Çölde yaratılmış bir alan.Kim bilir bu mimari projede kaç kişinin emeği var?


Çıktık safariye.Hayvanları bir yere atarsan, orası Hayvanat olur.İnsanları atarsan insanat.En büyük projem; mesela bir insanı hayvan gibi kafese koyup üzerine çok çalkaldır, ha.Ya da tilki gibi kurnazdır, Aslan gibi adamdır.Ama Hayvanat Bahçelerine karşıyım.Safari gibi olmalı.Canlı hapsedilmemeli.

En büyük beş hayvana büyük beşler diyorlar ve ilki bir fil.Ne kadar da mutlu, geziyor, hür, karışan yok, hapis değil, park içinde istediği yere gidip gidip geliyor.Valla, bu konuda Ömür Gedik gibi düşünüyorum.Tüm Hayvanat Bahçeleri Safariye dönüştürülmeli.


Bu zürafa'yıldırım çarpmış.Eceli ile rahmetli.Vahşi dediğimiz hayvanlar gelip bir lokma bile almamışlar.Alın teri dökmeden yemezlermiş.

Başta Acarlar Longoz'una giderseniz, bizde de görme şansınız çok yüksek, özellikle Mayıs-Haziran aylarında.Nilüfer Çiçeklerini.Ama en güzel Nilüfer bizim Nilüfer.Hele Kayahan Şarkıları ile:))



Bence bu kuş; kanat önderi:))


Yüce Mevla'mın kainatı yedi günde yarattığından hareketle, şimdiye kadar sayılabilen örneklerden bir saniyede 20 canlı tasarımlamış.İşte bunlardan biri de pijamalı Zebra.Bu noktada Allah'ın bize verdiği akıl bir fincan ise O'nu anlamak bir sürahi olsun.Fazla düşünürseniz, fincan, sürahideki suyu almaz, taşar:))


Kahvaltı personeli.O kadar sempatikler ki.Güler yüzlü ama doğal.İçlerinden biri bir kağıt getirdi.Memnuniyetinizi buraya yazar mısın dedi.Hem yazdım hem de gittim başlarındaki beyaz şefe söyledim.O kadar mutlu oldu ki:))

Bu şelale doğal mı?Değil ama öyle yapmışlar ki çok doğal görünüyor.İşte Sun City'deki başarılan bu:))


Buna benzer o kadar çok resim var ki.Hepsini koysam çok yer tutacak.Koymasam üzülüyorum.Zpr bir durum.Sun City'de havuzlar da bir başka:))


Yapma adacıklar.Sanki gerçekmiş gibiler:))



Fill in the blanks:))

Bu salonu bizim Dolmabahçe Tören Salonu'na çok benzettim.Hatta mimarlar acaba biraz kopye mi çektim diye düşünmedim değil:))


Bu park timsahtan geçilmiyor.Her yer timsah.Ama benim derdim timsahlar değil, timsah gözyaşlarını görmekti.O kadar baktım baktım göremedim.




Güney Afrika'da golf çok yaygın.Malum zengin sporu.Tesisler mükemmel.Alan memnun, veren memnun.Toplara vurmak kadar zevk veren başka bir şey var mı dünyada:))


Golf parkurunda gezerken karşına birden bu maymunlar çıkabiliyor.Kendi hallerinde.Ailece geziyorlar.
O kadar sevimliler ki:))

Sun City'de her yerde uyarı vardı da bu mini gölette sekiz tane timsah bir tane uyarı yazısı yoktu.Timsah kardeşlerimiz de epey acıkmış olmalı beni görünce çaktırmadan kıyıya doğru yaklaştılar.Ben de müdürü görünce iki talebimi ilettim.Biri taret musluğu konması diğeri de bu gölette timsah var, sizi yerler, yerler, ham yapar bu zilliler, uyarı yazısı konması:))




Bu değerli iki kardeşimiz golf sahasından otele gidiyorlardı sağ olsunlar beni de aldılar arabalarına. deBazen ben, bazen de Onlar epey birbirimizi güldürdük:))

Bu değerli kardeşimize de tüm buluşların doğadan ilham aldığını, peki bu başında beklediği araç bariyerinin nereden ilham aldığını sordum.Nereden bileyim dedi.Ben de dedim ki kardeşim dokunmadıkça bazı şeyler kalkmaz.Bu, alete de dokundukça kalkar:))





Fil ayakları tüm mimariyi kaplamış.Dor stili, İon stili, Korint derken bu da Fil ayağı stili.Mimar Sinan da Selimiye'yi yaparken, Dört adet fil ayağını bu şekilde yapsa idi nasıl olurdu?

Allah zencileri o kadar neşeli yaratmış ki inanılmaz bir enerjileri var.Ama Sun City'dekiler oldukları gibi.Cape Town'dakiler ise beyazlara baka baka Onlar gibi olmuşlar.Dedim ki Ulan, beyazlardan ala ala bunu mu aldınız?Ne lan bu?Robot gibi olmuşsunuz.Gülün biraz:))


Eskiden yamyamlar atarlarmış kazana; bu fasulye 7.5 lira hem kaynasın hem hoplasın eşliğinde bir güzel yerlermiş.Şimdi ise insanlar sinsice birbirlerini yemeye çalışıyorlarmış.Elbette yamyamların yaptıkları da doğru değil ama hiç değilse bir aleniyet varmış:))İşte Lesedi Köyü de ilkel kabilelerin yaşadığı yerlerden birisi.Gelen gidenden onlar da yalama olmuşlar, eski halleri pek kalmamış ama buralara kadar gelmeden görmemek olmazdı, biz de gezelim dedik:))



İlk karşılama müzikle.Afrika müziği gerçekten kulağa çok hoş geliyor.İnsanı kıpır, kıpır yapıp yerinde durdurmuyor.Ve hemen ardından birini yiyesin geliyor:))







Bu zenci kız artık tam bir gösteri kızı olmuş.Gel bana çikolata sevgilim şarkısı geliyor, aklıma birden nedense.Kırmızı pantolonlu kızımız da fotoğraf çekmeye o kadar meraklı idi ki çeke çeke sonunda makine çekemez oldu:))



Bunlar Zulu Kabilesi Üyeleri.Zulu saatinde doğmuşlar.Zuluca konuşuyorlar.Bizler de zulu saati ile cevap verdik ama hiç bir şey anlamadılar:))




Bir Zulu kabilesi üyesi elinde çapası toprak ana ile bereket mücadelesinde:))Orhan Gencebay'dan sanki ''Ben topraktan canım'' der gibi:))


Güney Afrika demek; kıymetli taş demek.Azınlık beyaz bu taşlardan garibim zencileri boğaz tokluğuna çalıştırarak köşeyi dönmüşler.Onlar güvenlikli mahallerde enseye kebap yaparken, garibim zenciler öyle yerlerde yaşıyorlar ki  Orhan Gencebay sanki ''Yaşamak Bu Değil'' i burada bestelemiş gibi:((



Ve geldik Cape Town'a.Son dünya kupasını yapıldığı statla başlayalım da.Zaten halkımız şu futbola harcadığı enerjiyi nasıl daha iyi yönetilirim''e harcasa idi şimdi dünyanın en iyi yönetilen Ülkesi idi:))

Müslüman kardeşlerimiz her yerdeler.Zaten tek taret musluğuna da burada rastladım:))






Bu şehir inanılmaz hoşuma gitti.Çünkü burada Avrupalı parmağı var.Son derece düzenli, yeşil, sevecen.Dokusu harika.

Bu heykeli bazı devlet büyüklerimiz görse tükürürler miydi?Domalmış diyen mi ararsın?Böyle de domalınmaz ki diyenler:))Sanat bunun neresinde?Bunu yapan sanatçıyı bir yakalarsam:))

O kadar güzel kiliseler var ki.Tasarımları çok hoş.Son derece de bakımlı.Tanrı'ya dua edilen yer böyle olmalı der gibi:))

Hayatımda hiç bu kadar büyük bir şarap fabrikası görmedim.Sanki bir kocaman şehre kurulmuş.Yürü yürü bitmiyor.Gez gez, gez göz arpacık:))



Bu meşe ağacından yapılmış tanklardan o kadar çok var ki.1918' lerde kurulmuş.Bizler Çanakkale'de binlerce şehit verirken, adamlar çaktırmadan buralarda acayip yatırım yapmışlar.:((

Biri Baba, Anne ve de küçük velet tankları:))



Buraya kadar gelip te tadına bakılmaz mı?Fırsat bu fırsat valla epey içtim.Zaten öbür tarafta Ömer Hayyam ile birlikte olma olasılığım çok yüksek gibi.Hissettiğim kadarı ile ben hariç herkes Cennete gidiyor gibi.Tek tesellim; kalabalık yerleri pek sevmem:))




Cape Town sahil şeridi:))


Güney Afrika'ya gelinir de foglar görülmez mi?Bindik bir gemiye çıktık açıklara, azala azala o kadar az kalmışlar ki.Şimdi koruma altındalar.O da çok turist çekiyorlar diye.Ulan insanoğlu sen kendini ne zaman koruma altına alacaksın?Çok merak ediyorum.O kadar acımasızsın ki koskoca dinazorları bile yok ettin.Sırada kim bilir kimler var:((


Fogları gördükten sonra limanda bizi bu grup karşıladı.O kadar sevimli idilerdi ki nerede ise herkes resim çektirdi ve bahşiş verdi.Zaten Onlar da ekmek derdinde ama doğallıkları ve neşeleri çok etkileyici idi:))



İşte Ümit Burnu Feneri.En uç nokta.Burada, Orhan Gencebay'dan Ümit Şarkısı'nı dinledim ve dinlettim.Çok beğendiler.
http://www.youtube.com/watch?v=cZOymcGg93Q

İngilizcesi Good Hope olan Ümit Burnu, Afrika'nın en uç noktası, işte burası.Allah ayak basmayı nasip etti.Herkese nasip etsin.Çok değişik bir duygu, buraları görmek.


Gezi ekibi, bu anı, ölümsüzleştirdi.

Biraz da ekonomi.Bu arabayı almak isterseniz, ayda 499 randı.
http://www.birimcevir.com/para-birimleri-cevirici/para-birimleri.aspx

Ümit Burnu'nda öğle yemeğini burada yedik.Denize sıfır ve deniz ürünleri muhteşem.Adamlar iyi çalışıyor.
Ama bir saygıdeğer misafirimiz ben ille ailemle yiyeceğim deyince, garson da olmaz demiş.Vay sen bunu nasıl dersin diyen Zat'ı Muhterem ortalığı ayağa kaldırdı:))


Dilimiz alışmış hep deniz manzaralı deriz ya burada Okyanus manzaralı restaurant.


Güney Afrika'nın olmazsa olmazlarından sevimli Penguenler.Bunlar da koruma altında.Bir ara o kadar çok öldürmüşler ki nerede ise kökleri kuruyormuş.İnsanlara çok alışmışlar.Bizler fotoğraf çekerken valla dünya umurlarında değil.

Cape Town'a geleceksin ve Masa Dağı'na çıkmayacaksın.Olmaz.Masa Dağı denmesinin nedeni; zirve, masa üstü gibi dümdüz.1000 metre üzeri.Cape Town ve Atlantik Okyanusu mükemmel görünüyor.Telefirik elli kişi alıyor ve eğim çok yüksek.Adrenalin epey yükseliyor.Ve dönerek çıkıyor, tepeye.İlgi çok fazla.Girişte şimdiye kadar kullanılan telefirik çeşitleri ve kullanıldığı yıllar var.Şansımıza hava da açıktı.Yoksa sisten hiç bir şey görme şansınız yok.





Telefirik çekme halatları.Hani deriz ya hayatımız pamuk ipliğine bağlı.Allah göstermesin bir kopsa yandı gülüm keten helva:))


Masa Dağı turistlerin çok ilgisini çektiği için.Başta alışveriş imkanları olmak üzere tursitlere yönelik her şey var.Tabii en önemlisi de tuvalet.

Masa Dağı'dan Cape Town.Körfez oldukça etkileyici.Doğal olarak deniz ve liman kenti.


İnişe geçtik.Binmesi de inmesi de çok heyecan verici.İster istemez irkiliyor, insan.Ne de olsa adrenalinlik bir yer:))Visa bile geçiyor.Yakında mezarlıklara da reklamı konacak, Visa'sı olmayanı öbür tarafa almayacaklarmış:))Visa'sı olanlara öbür tarafta öncelik vereceklermiş.


Cape Town'da şimdiki moda tabirle bir AVM.Zaman geç olduğu için dükkanlar kapalı ama biz yine de voltamızı attık:))


Otelin kahvaltı salonu.Buraya özgü meyveler ve meyve suları revaçta.Hepsinin tadına baktım.Çok sağlıklılar bence.


Su içme burada, meyve suyu iç.İstersen kokteyl.Mide bayram yapıyor:))Ardından tuvalet ziyareti.Şimdi moda tabirle detoks diyorlar.


Bu kaşar bizim Kars kaşarına benziyordu ve bol bol yedim.Lezzet aynı.Kars'ta üç yılı geçmiş biri olarak ulan dedim, kurtulamadım şu kaşarlanmaktan:))

Cape Town Limanı.Rüya bir şehir.İki okyanus arasında sür Allah sür kara bir türlü görünmesin tam ümidi kesecek iken karşına böyle bir yer çıksın.Gemici olsan ve kim bilir kaç zamandır kara yüzü görmemiş olsan ne yaparsın?İşte Cape Town'ı Cape Town yapan bu psikoloji:))

Buraya gitmek için şartları epey zorladım hatta kiralık bir tekne bile tutmayı düşündüm ama işletme tekel.Ve zamanca uymadı bana.Nasip değilmiş.Yasaklarla hapsetmelerle bir yere varılamayacağının bir göstergesidir, Nelson Mandela.Ama bakıyorsun şimdiye.Değişen ne?Yine gücü elinde bulunduran, iktidarda iken huzurunu kim bozacak ise bir bahane ile atıyor içeriye.Ankara Ulucanlar Cezaevi Müze'sini gezin hele.Başta rahmetli Ecevit olmak üzere kimleri atmamışız ki içeriye.İçeriye girip çıkana bakıyorsun, o kadar tecrübeden sonra ulan bana bunu yapanların yanına kar bırakırsam havasında.Buna;Teke Zortlatması derler,Anadoluda:))

Limana sıfır.İdari bina aynı zamanda denizcilik müzesi var.Mimarisi ise muhteşem:))




Hitit Tablet tercümelerini okuyun insan yine aynı insan.Ha M.Ö. 2000'ler ha şimdi.Değişen zaman ve teknoloji.Anlatılanlardaki psikoloji ve sosyolojik olgular aynı.Martılar da öyle.İstanbul'da vapurdan atılan simit peşinde koşan martı ile bu Cape Town'lu martı aynı içgüdülere sahip.Çünkü Allah'ın yazdığı ve yüklediği yazılımlar, hiç değişmeden her yerde aynı şekilde yüklenir, bebelere.Donanımlar da aynıdır, ne küçülür ne de büyür.Güvenlik açıkları ise bilinçli bırakılmış, o da birbirlerini yiyecek kadar, aç kalmasınlar diye.Yoksa insanın eliyle beslediği bir kedi şöyle yan gözle bakmaz bir fareye:))


Dünyanın en güzel dili;Müzik dilidir ve nota çalanlardan asla hırsız çıkmaz.Aslında, bizi yönetecekleri müzisyenlerden seçmek lazım.Adamlar duygu yüklü.Nota bile verseler, müzikle verirler.Ortak dil ve her yerde aynılar, samimiler:))


Sanatçı her yerde aynı.Huzur dolu.Sanatını icra ederken.Tamamen işine vermiş kendini.Bize göre meslek, para kazanıyor ama içinde her zaman bir çocuk ruhu var.Hiç bıkmadan, fırça atmak saatlerce, sevgisiz olamaz.Askerde de fırça çok yaygındır ama sanat eseri nerede?



Burası bir Aqua Park.Penguenler de var ve bakıcı elleriyle besliyor.Yemek yiyişleri biraz bana benziyor.Çiğnemeden yutma alışkanlığı.Sonra, soda, kahve, talcit.Ulan neden bu kadar midem rahatsız?Kardeşim sen Penguen misin:))

Mobil Yılan Park:))


Müslüman din kardeşlerimiz başlarında Hocaları günlük gezinti halindeler:))


Otelimizin odasından limanı Cape Town'ın.


Cape Town Havalimanı ve taşıyıcılarda THY reklamı:))Globally Yours:))

Ve bizi uzun bir yolculuktan sonra, sağ salim İstanbul'a ulaştıran uçağımız.Cape Town'dan Johanessburg'a uğrayıp hem yolcu alıyor hem de yakıt ikmali ve direk olarak İstanbul'a:))