25 Aralık 2011 Pazar

Bu gün bela okumayalım, BALA okuyalım:))


Bu gün bela okumayalım, BALA okuyalım.
Baktın Gülhan’ın Galaksisi’nde Mavdivlerde.
Ballandıra ballandıra, ballı gezisini anlatıyor.
Maldivler şöyle, Maldivler böyle.
Hanıma dedim ki
Kak hanım biz de Bala’ya gidelim.
Ve çıktık, açık alınla, Bala’ya.
Bu arada, Ata’mız Bala Milletvekilidir.
Aslında Bala’lıların en çok övüneceği konuların başında gelir ama
Beynam’daki bir Atatürk Evi gibi yerleri yok.
Bunu vurgulayan hiçbir yazı da görmedim, şehre girişte.
Ben olsam, yazarım.
Atatürk bizim vekilimizdir.
Alçı fabrikasının içinde çakma bir kale, tepesinde bayrağımız.
Zaten yabancı birisi bu kadar ardı sıra bayrağı göndere çekilmiş görünce;
Ulan der içinden, bu Türklerdeki bayrak sevgini hiçbir yerde görmedim.
İlk dikkatimi çeken;
Acıdevren deresi.
Bana acı veren devrelerim geliyor, aklıma.
Her şeyi anlıyorum da
Sezar şanslı imiş.
Hiç değilse son anda Brütüs’ü görmüş.
Şimdi desen ki
Sen de mi devre?
Diyeceği;
Kısadevre.
Ne diyelim?
Hayırlara Vesile Olsun.
İkinci dere;
Tahtalı.
Ulan dedim, yoksa Bala diye Tahtalı Köye mi gidiyoruz?
Aklıma HES’ler geliyor.
Sanki içimde bir ses;
Ha-ittir diyor.
Sana mı düştü ulan memleketin derdi.
Otur, otur, kalk.
Ye, iç, yan gel, yat.
İsteyen Hes yapsın,
İsteyen Mes.
Ulan, Messi, hayatında Mes giymiş midir acaba?
Şöyle ünlü bir Mes yapımcısı olsam, Messi’yi reklam filminde oynatmazsam?

Bu yolda inanılmaz, kamyon var, tırımsı, damperli.
Meğerse sağlı solu alçı fabrikaları var.
O an aklıma;
Alçı isimli birisi geliyor,
Yakında alçı reklamlarında oynasa ne kadar iyi olur diyorum.
Şöyle fabrikanın direktörü mesela.
Yolda rokalar var, eskiden çok severdim ama artık tiksindim.
Bala’ya yaklaşırken sağda Karaali var.
Dönüşte buraya da girelim diyoruz.
Kırşehir-Kayseri yoluna devam ederken, Beynam’ı görüyoruz.
Buraya da dönüşte uğrayalım diyoruz.
Bala, malumları olduğunuz üzere;
Kenan İmirzalıoğlu diyarı.
Girişte, muhtemelen akrabası soyadı İmirzalıoğlu Devlet Entegre Hastanesi.
Sanki entegre et tesisleri havası var.
Bala’nın son sayıma göre nüfusu; 10400
Sol tarafta polis, sağ tarafta Jandarma.
TMO Siloloları ve birçok un fabrikası.
Bala çevresi; özellikle buğday diyarı.
Hacettepe MYO olmak üzere, lise ve ilköğretim okulları var.
Sağ tarafta oldukça görkemli binada, Askerlik Şubesi ama yakında kapanacak diye açıklandı.
İtfaiyeciler;
Sanki
Yangın olur biz yangına gideriz, bir haldeler…
Merkez Camii oldukça görkemli.
Bitişik yan yana iki tane şehir içinde akaryakıt istasyonu var.
Ben artık yakıt alırken sıvı vergi koy evladım diyorum.
Bana kalsa tüm vergi dairelerini kapatır, dünyaya şunu ilan ederim;
Türkiye’de sadece dolaylı vergi vardır, vergi dairesi bile yoktur.
Ayıp değildir söylemesi, 100 TL’lik koy oğlum dedim,
O da bize bir güzel, koydu, benzini.
Öderken betim benzim attı ama
25 KM ileride tatlı su balık lokantaları var dediler ama
Hava hem karlı hem de sisli idi.
Aklıma Sisi geldi.
İnşallah bahara, Kaman, Kırşehir turu yaparken, özellikle balık lokantalarına uğrayalım dedik.
Şehrin merkezinde, otobüs garı var ama küçük tabi.
Ve bu gibi yerlerde merkeze ulaşmak büyük problem, hem maddi hem de manevi açıdan.
Her yerde olduğu gibi burada da bir İ.Melih Gökçek Caddesi var.
Ve tabi, Atatürk Bulvarı, Abdülmecit Sokak ve Turgut Altınok Caddesi.
Girişte Büyükşehir Belediyesi Gençlik Merkezi var.
Atatürk Parkı tam şehir merkezinde.
Tam geçerken,
Bu günleri görse idin, sen de çok sevdiğin Mevlana gibi muhtemelen şöyle mi derdin?
Ya olduğunuz gibi görünün ya da göründüğünüz gibi olun.
Ama şimdi Mümtazer, senin mirasında vasiyet ettiğin ve yüzde elli yüzde elli para ile desteklediğin
Kurumun başına geçti, inanıyorum ki öyle bir şahlanacak ki Atatürkçülük,
Herkes şaşacak.
Bu değerli Profesörümüzün de hem ismi hem de soy ismi çok ilginç.
Askerlikte, en düşük rütbe, er’dir.
Bu ne kadar mütevazi olduğunu gösteriyor, ama erin mümtaz etmiş hali.
Türköne’ye gelince,
Zaten ne diyordu, Ata’mız, Türk ileri.
Mümtazer de Türköne.
Bu da Ata’mızın izinde olduğunun en güzel göstergesi.
Bi de şu TGB gençleri rahat bıraksa, adam çalışacak ama
Valla Bala’da yok yok.
Büyük şehirlerde ne varsa her şey var.
Hatta Büyükşehirlerde vahşi kapitalizm nedeni ile kapatılan birçok meslek devam ediyor.
Mesela Nalbant.
Hele yollar, lastikçi ve kaynak kaynıyor.
Birinde durdum, kaynakçıya dedim ki
Abi, sende her zaman kaynak bulunur mu?
Beyim dedi, neden bulunmasın?
Adımız üzerimizde, kaynakçı.
Hani dedim, bazen dünyanın en güçlü devletleri bile bulamıyor da
Beyim dedi, biz dedi, ekmek derdindeyiz.
Çorba kaynatmaya çalışıyoruz.
Bizde her zaman kaynak olur ama birileri memleketi çorba gibi karıştırmaya çalışıyor, ha bire dedi.
Ulan dedim, işte Anadolu insanı, bu.
Az konuşur, ama öz konuşur.
Genç kızların sevgilisi Kenan İmirzalıoğlu,nun ilk aşkı kim bilir kimdi, Bala’da.
Yoksa O’na da mı yüz vermedi ki?
Şimdiki gibi yakışıklı mı idi?
Aileden mi geliyordu, bu yakışıklılık?
Yoksa Bala deprem kuşağında, bu kadar sallantı içinde mi dünyaya geldi?
Sadece Haziran ayında yapılan festivallere mi gelir?
Yoksa son zamanlarda onlara da mı gelmiyor,?
Gelemedikçe, bu da havalandı mı diyor, ahali?
Kim bilir kaç kişi, elimde büyüdü,
Ben O’nun şeyini bilirim, az sümüklerini silmedim.
Ya o kısa pantolonlu haline ne demeli.
Geçenlerde Söke’li aktör Mesut Engin rahmetli oldu.
Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.
Aslında, rahmetlinin hayatı film.
Bence bu film, hayatının aslına uygun olarak birinci elden çekilmeli.
Hepimizin çıkaracağı çok dersler var.
Yaşarken ilgi göstermeyenler şimdi hayatını çekelim, bu tutar deyip acayip ilgi gösterebilir,
Her şeyimiz, para ve de reyting, oldu maalesef.
Tam Belediye Binası önünde duruyorum;
1898 yılından beri belediye imiş.
Hem de Padişah Fermanı ile.
Ve bina oldukça modern.
Ama tanıtım broşürü yok, baskıda imiş.

Dönüşte Karaali’ye uğradık.
O kadar eski ev var ki
Şeytan diyor, hepsini restore ettir.
Kerpiçten evler, bu kadar depreme iyi dayanmışlar.
Eskiden Belediye iken şimdi Gölbaşı’na bağlı mahalle olmuş.
Bu uygulama iyi mi olmuş?
Bence eski sistem biliniyor, yeni sistem de epey zamandır uygulanıyor.
Eski ile yeni sistemin fayda ve mahzurları siyasi kaygı taşımadan ortaya çıkarılmalı,
Ve yeni bir yönetim anlayışı getirilmeli.
Ben şimdi belediye başkanı olsam kaç kere gelirim, buraya?
Tabii seçim zamanları hariç.
Serdar Ortaç’ın dediği gibi kaç kere sever insan?
Karaali, benim tarihim çok eski diyor,
Ama şöyle tanıtan bir basit broşür yok maalesef.
Zaten hava soğuk, in-cin top oynuyor.
İn-cinin bile top oynadığı memlekette, futbola bu kadar ilgi olması normal.
Yaşlı bir amcayı görüyoruz, seksenlik.
Bastona dayana dayana, o soğukta, camiiye gidiyor.
Namazdan sonra, kim bilir, manevi huzur ile içi ne kadar ısınacak?
Allah herkese, baston gibi bir dost ve de hep samimi duygular versin.
Hayatımda tanıdığım en samimi Müslümanlaran biri bizim kayınvalide.
Kadın, uyku hariç ibadet halinde.
Bu şekilde olanlara, ne mutlu.
Eminim rüyasında da öbür taraf ile ilgili rüyalar, görüyordur.
Hele arada bir kurşun döktürmesi yok mu?
Anne, diyorum ben olsam, ayağıma iki tane sıktırırım, daha faydası, olur.
Zaten kim ne yaparsa yapsın,
Herkesin içini Allah bilir,
Ve de samimiyet kalıcıdır.
Önemli olan;
Mevlana gibi olmak.
Her sözü anlamlı.
Sevmeyene rastlamadım,
Buradan kanaat önderlerine duyurulur.
Karaali’nin girişinde hobi bahçeleri var.
Bir açıdan güzel, bir açıdan düşündürücü.
Orhan Gencebay’dan ben topraktan bir canım geçiyor, aklımdan.
Ne derin, ne felsefik sözler;
http://www.youtube.com/watch?v=3S9Bhvt9uWQ
Düşündürücü;
Biz zaten tarımcı bir milletiz, bir ayağımız sanayide iken diğeri tarla ve bahçede olmalı.
Hobi bahçesi, hobi çukulatası gibi
Çok ufak kalıyor.
İsviçre’de görmüştüm, tüm bağcılık alanları ile bizzat sahipleri ilgileniyor.
Zengin ya da fakir, bizzat kendisi.
Biz, ekmeliyiz, biçmeliyiz ve satmalıyız, her türlü tarım ürünlerini,
Tabii, mevsime, toprağa bağlı yetişecek olanları.
Dönüşe geçtik,
Beynam.
İsme bakar mısınız?
Namlı Bey.
Malum, 27 Aralık, 1919 Atatürk’ün Ankara’ya gelirken,
Bir gece burada kalıyor;
Şimdi, müze.
2004 yılında TSV tarafında restore edilerek yaptırılmış ama
Görücem derseniz oldukça zahmetli.
Muhtardan anahtarları alacak ve hangi anahtar hangi kapıyı açar diye saatlerce uğraşacak,
Bu arada, belki kafayı yiyeceksiniz.
Tutanakla, İki çift iç lâstik ile iki çift dış lâstiği ve altı teneke benzin ile kefille, Osmanlı Bankası’ndan, 1000 lira borç para, yola çıkış, o soğukta, kar ve tipi, kurtlar, tilkiler eşliğinde, 10 günde Sivas’tan, Beynam’a, saatte 25 KM hızla gelme, hem de üstü açık arabalarla…
Şimdi de Ata’m,
Birileri devir değişti diye arkandan atıp tutuyorlar.
Merak ettiğim, şimdi bunu yapanlar, o zamanlar yüzüne karşı ne yapacaklardı?
Herkes darbenin arkasından konuşur, hatta o an; Kenan Paşa çok yaşa der.
Kahraman, darbe esnasında, tanka çıkıp, bu ne lan diyendir.
Ata’m,
Şimdi arkandan atıp tutanlar kendi fikirlerini söyleseler, öpüp başıma koyacağım.
Ne oldukları belli iken bile ben buyum demeyip her şeyi diyenler.
Kardeşim önce ben buyum deyin, sonra ne diyecekseniz deyin.
Geldik Oğul Bey’e;
http://www.ogulbey.net
Girişte sağda camii, duvarın üzerinde arapça yazılar var.
Arapça dedim de
Malum, Atatürk Arapça’dan Latince’ye çevirdi, dilimizi.
Şimdi burada, iyi yapmış diyen de olacak, yanlış yaptı diyen de
Çünkü Atatürk Mevlana gibi sadece felsefeci değil,
Felsefe ile İcraatı beraber götüren biri.
 Ve Fransızca’sı sayesinde, Fransız Devrim ve kültüründen etkilenmiş biri.
Yani şöyle bir mesaj da var, Atatürk’te.
Felsefeci isen, genelde herkes sever.
Ama işin içine icraat girdi ise
Bir kısım mükemmel yaptı derken bir kısım da keşke hiç elleşmese idi der, bu da normal.
Nerede çeşme görsek başında kişiler…
Ya su dolduruyorlar, damacana.
Yakında hijyenik değil diye yasaklanmasın?
Ya da
Araba temizliği.
Hele bir araba görürsem ıssız bir yerlerde,
Aklıma Halime’yi samanlıkta bastılar geliyor, nedense.
Şimdi her yerin hayırsever kişileri vardır ya
Oğul Bey’in de Dr.Şerafettin Tombuloğlu.
Kendi adına bir Lisesi var.
Sen git Amerikalara ve Vatan’ını unutma.
Mümkünse her sene gel, ne yapabilirim diye bir şeyler yap.
Ne mutlu, Allah herkese nasip etsin.
Amin.

11 Aralık 2011 Pazar

Gümerdiğin(Çankırı)


Gümerdiğin Belediyesi(Çankırı)
Komşumuz dedi ki
Paris’e gidiyoruzJ)
Ulan dedim, ne varsa şu Amerika’da, Paris’te.
Söyleyen bir havalara giriyor, aman Allah’ım.
Hanıma dedim ki
Alelem Paris’e gidiyor, biz de Gümerdiğin’e gidiyoruz.
O da ne?
Neresi, deyince;
Şu bizim Gümerdiğin dedim.
Ve çıktık yola.
Önce Gümerdiği’ne uğradık.
Ankara’dan yaklaşık 100 Km.
İsim hayli orijinal.
Kömür dikeni dönüşe dönüşe,
Gümerdiğin olmuş.
Önce Şabanözü’ne uğradık.
En önemli Caddesi;
Melik Gökçek CaddesiJ)
Karşımızda en yüksek tepesi.
Üzerinde aktarıcılar…
Ve burası Şabanözü der gibi yazılmış.
Şöyle kısa bir şehir turu attık.
Şu yazı beni çok güldürdü;
Dikkat ısıran köpekJ
Her yerde olduğu gibi en tarihi ve de görkemli bina;
Hükümet Konağı.
Nerede kaymakam var ise orada Hükümet Konağı var.
Peki,Hükümet’in neden böyle bir konağı yokJ
Mesela
Bakanlar Kurulu toplantılarının yapıldığı yere büyük harflerle yazılabilir;
HÜKÜMET KONAĞIJ
Merkez Taksi dikkatimi çekiyor.
Sıraya bile girmişler ama Şabanözü’den çok iş çıkmaz gibi görünüyorJ
İnsan bir ara düşünüyor?
Buradaki insanlar ne yapar?
Neyle geçinir?
Ben burada yaşasa idim kafayı yer mi idim?
Ya da
Attan inip eşeğe binmek dedikleri bu mu olsa gerek?
Ne zaman belediye yazısını görsem aklıma;
Eline, beline ve de diline sahip ol gelir.
Bele diye diye
Allah beline kuvvet versin.
Ya da
BelboylarJ

Şabanözü’ndeki en yüksek tepenin üzerinde o kadar aktarıcı var ki
Eyfel’i yapan Eyfel hayran kalırdıJ

Şabanözü’nde aklıma rahmetli Kemal Sunal geliyor.
Ben olsam, heykelini dikerdim.
Şabanların özü burada yaşıyorJ)
Nüfus  5100 görünüyor ama biraz dağınık gibi
Avrupa’da belediye başkanlarının isimleri sık sık bir yerlere yazılsın pek zannetmiyorum ama
Biz de neredeyse benim adımı ezberleyin der gibi
Her yere yazılı.
Taze sebze ve meyve pazarı varmış ama maalesef boş tezgahlar gördük.
Şabanözü’nden Gümerdiği’ne sürdük.
Doğru Çam Tepesi’ne.
Şehrin yüksek yeri.
Hemen peşimizden bir araba geldi.
Ne arıyorsunuz ulan siz burada, hiç mi işiniz yok der gibiJ)
Ardından ısrarla çay içmeye davet.
Anadolu insanı.
Önce şüphe ile yaklaşır, ardından kapılarını açarJ
Çam Tepe’sindeki çamları halk asker gibi görüyor ve kılına dahi dokunmuyormuş.
Hayatımda duyduğum en güzel mit bu idiJ
Bunu yaygınlaştırıp her yere aşılamak lazım.
An gelir, ağacı kesecek tek kişi bile bulunmaz.
Çam tepesinde, Şıh İbrahim Türbesi var.
Oradakilere sorduk, bilmiyoruz dedilerJ
Ya kardeşim
Dua ediyorsun, bari merak et ya,
Kimdir, nedir, neyin nesidirJ
O esnada, dua ederken aklımdan,Ata’nın;
T.C. şeyhler, şıhlar, tarikatlar Cumhuriyeti olamaz cümlesi geçiyor.
Ata’m diyorum,
Söylediğin tüm cümlelerin tersi yapılsa,
Bu söz maşallah olduğu gibi yerinde dururJ
Halkımız öyle şeyhe, şıha, kanaat önderlerine inanmazJ
Allah’ın verdiği aklı kullanırJ
‘’ Tarihimizi anlatmaya devam edelim.Yaptigimiz bazi arastirmalarda kasabanin isim ve kurulusu ile ilgili bir çok yanilgiya düsüldügü görülmüstür.Bu nedenle biraz olsun açiklama geregi duyulmustur.
    Kasabamizin kurulus tarihinin bazi yerlerde bilinmedigi yazilmis,bazi yerlerde ise ismiyle ilgili safsatalar uydurulmus oldugu görülmüstür.Kasabamizin ismi hiç bir zaman (kömürdiken) isminden türemis degildir.Bu kasabada hiç bir zaman SIH ibrahim diye bir zat tarafindan kurulmamistir.Evet bu zata ait oldugu halk tarafindan kabul gören bir türbe çamlikda mevcuttur.
     Bazi yerlerde böyle safsatalara rastlamak maalesef mümkün nedir bunlar burada bir örnek verelim;Efendim SIH ibrahim diye bir zati muhterem Eldivan dagindan ucu yanik bir sopa firlatmis ve bu sopanin düstügü yeri görmüs gelip buranin ismi kömürdiken olsun burada yerleselim demis.Sonrada bu isim Gümerdigin olarak degismis.Ortada ne tutarli bi tarih nede tutarli bir hikaye mevcut degildir’’

Çam Tepesinde,
İn-cin oynarken,
Büyük harflerle yazılmış iki levha dikkati çekiyor;
Alkol içmek yasaktırJ
Öyle abartılı yazılmış ki
Bi için de görelim der gibiJ
Karşımızda Gölet.
Hani şunu adam et der gibi
Göl etJ
Gümerdiğin bence Şabanözü’ne bağlansa çok daha iyi olur.
Çünkü iki belediye o kadar yakın ki
Şabanözü bile tam belediye gibi görünmezken
Hemen yanında, GümerdiğinJ
Bir şey dikkatimi çekti;
Mezarlıklar inanılmaz bakımlı.
Bence Ankaralılar burayı tercih edebilir.
Hem de şehre hareket getirir.
Mezarlıklar, tertemiz bakımlı,beyaz mermerler acayip dikkat çekici.
Gümerdiğin’den Çubuk’a doğru yola çıktık.
Turşu alıp dönelim dedik.
Çubuk deyince akla turşu,
Turşuların da hası;
Körpe hıyarlardan yapılmış, mutluluk çubuklarıJ
Şehir epey geliştiş ve hızla da devam etmekte.
Ama park edecek bir yer bulamadık.
Hele şu yerli otomobil çıkarsa ve de sudan ucuza verilirse
Valla millet park sorunu yüzünden birbirini yemeseJ
Malumunuz halkımız çok anlayışlıdır, hemen kızmaz, sorunları konuşarak halleder,
Asla kavga etmezJ
Artık arabaları diğer arabaların üstüne mi park ederiz,
Yoksa tek plaka, çift plaka uygulaması mı
Ama hala park sorunu ve yetersi yollar pek kimsenin umurunda değilJ
Zamanı gelsin bir çözüm buluruzJ
Kan davaları bile çıkabilir, bu yüzden.
Turşucu ararken bir baktım, şehir dışına gelmişiz.
Nerede ise çıkmak üzereyiz,
Sağda bir turşucu.
Hemen küçük bir kavanoz aldık, karışık olandanJ
Hanıma dedim ki
Salatalık alsak?
Onlar her biri mutluluk çubuğu dediJ
Ve dönüşe doğru geçtik.
Netice;
Gümerdiğin’den Ankaralılar için çok güzel mezar yeri olur.
İnsanlarımız ölülerini sık sık ziyaret eder,
Böylece Gümerdiğin kalkınırJ

5 Aralık 2011 Pazartesi

Haymana İsmi Nereden Geliyor?


Haymana’nın adı nereden geliyor?
Yaklaşık on yıl önce gitmiştik.
Ve şöyle demiştik;
Aman Allah’ım biz nereye geldik?
Aradan on yıl geçti, hadi gidelim, bir bakalım dedik.
Haymana ve termal.
Geleceği çok parlak.
Ankara’ya yakın olması büyük avantaj.
Ve termali vatandaş istiyor.
Bilinç oluşmuş durumda.
Peki,
Haymana’nın ismi nereden geliyor?
Çok hızlı bir araba ile seyrederken sizi bir MAN sollarsa, ne dersiniz?
Hay-Man’aJ)
Tabi bu, mitoloji benim uydurduğum.
Ama Haymana çok yakın zamanda,
Ankara’nın tıpkı Diyarbakır gibi yükselen bir yıldızı olabilirJ)
Her yer termal otel.
Rezidansı bile var.
Ve pansiyondan geçilmiyor.
Ve beş yıldızlı otel inşaatı hızla ilerliyor.
Kaynak bir yerden çıkıyor, olduğu gibi otellere dağılıyor, dediler.
Pansiyonlarda kalanlar da hamamlardan yararlanıyor.
Camii, 1968 yılında yapılmış.
Hacı Paşa Camii.
Bundan sonra zor camii yaptırır paşalarJ
Yarısı içeride, yarısı da eli kulağındaL
Çarşıda epey dükkan var, alış-veriş yapılacak.
Yerel bir vatandaş dedi ki
İktidar nereden ise yönünü oraya dönücenJ
Ama dedim bu demokrasi tanımına aykırı.
Valla dedi
Ben onu bunu bilmem;
Rüzgara karşı işemeyeceksinJ
Bu arada Cicim Sultan Türbesi’ne geldik;
Haymana Müftülüğü demiş ki
Kardeşim, buraya bez bağlayamazsınız.
Para atamazsınız,
Mum yakamazsınız.
Yani dinsel mabetlerde ne kadar batıl inanç varsa,
Burada yasak demiş.
Ve Cimcime Sultan yatırı belki de dünyanın en sade türbesi.
Meryem ANA’ya bile çaput bağlanırken, burada sinek bile uçmuyor,
Hangisi doğru acaba?
Aslında bu konu;
Din âlimlerince tartışılmalı,
Hiç değilse medyaya iş çıkar.
Deprem uzmanları gibi din âlimleri de saatlerce konuşurlarJ
Gerçi
Yellemiş kıçın davası olmaz, ama maç bittikten hemen sonra saatlerce neyi neden konuşurlar
Bu yaşa geldim hala anlamış değilimJ

Haymana’dan Oyaca’ya geldik.
Oyaca’da Levent Kırca’ın ex eşi,
Ulan eski eşi deseniz dilinizi eşek arısı mı sokar:)
Oya Başar’ı anasım geldi.
OyacaJ
Oyaca sucukları ile meşhur olabilirJ

Yanına sıcak şarap köşeyi dönerler, valla.
Ama pazarlama şart.
Argo tabir ile satacak adam lazımJ
Bu sucukların özelliği;
Kesinlikle at, eşek, katır, Spa’dan yapılmıyorJ
Çünkü kendileri de yiyorlar
Bi de alan göt kadar.
Birisi yellese hepsi duyuyorJ

Eşimin Amir’ini ziyaret ettik.
Özlemişim be köyümü.
Köy günlerimi.
Tavukları,
Horozları,
Köpekleri…
Traktör ve ziraat aletlerini.
Oturduk bir kahvaltı yaptık.
Ekmek lezzetli, bazlama diyorlar.
Eşi de maşallah çok sıcak ve samimi.
Bazı insanların negatif enerjisi var ve o sana da geçiyor.
Ama burada sanki kendi evimiz gibi rahat hissettik.
Sobayı da özlemişim.
Belki ileride buraları pansiyon ev olur, hafta sonları ailece kalınır ve köy yaşamı yaşanır.
Mangalda sucuk ve sıcak şarap ta cabası.
Neden olmasın?
Gerçi bu gidişle dumansız hava sahası gibi
Alkolsüz ciğer kalmayacak modası da yolda gibiJ