Vay Ayılar! Vay!
Efendim,
Önce şunu açıklayayım;
Neden böyle dedim;
İsviçre’nin başkenti, Bern.
Bern demek; ayı demek.
Bu durumda denecek tek şey;
Vay ayılar! Vay!
Ama yanlış anlaşılmasın, lütfen.
Üç tür canlıyı çok severim;
Hayvanlar,
Bitkiler,
Sabiliğini kaybedinceye kadar çocuklar…
Hayvanlara gelince,
Allah’ın insanlara hizmet etsin diye yarattığı hayvanlar,
Kuyruğuna basılmadıkça,
Karnı tok ise kimseye zararı dokunmaz.
Aç kalınca mecburen avlanır, o da doyuncaya kadar.
Etinden,
Sütünden,
Yumurtasından,
Derisinden,
Kelle ve paçasından, hatta bağırsaklarından bile yararlanan İnsanoğlu’nun,
Hayvanlara isimlerini kendi koyup,
Kızınca da
Vay eşek,
Vay deve,
Vay ayı demesine ne demeli?
İşte ben buna;
Vay ayılar, vay derim.
Ki hayvanlar âleminde,
Bürokrasi yoktur,
Boşanma yoktur,
Orman’ın kralı aslanda tek tapu bulamazsınız.
Yani gözü toktur, hayvanların.
Efendim,
Bu geziyi aslında sıcak sıcak yazmıştım ama
Arşivlemedim, maalesef kayboldu o sıcaklıklar…
Dünya ahret kardeşim, Engin
Ki bana Yüce Allah’ım sorsa kimi Peygamber yapayım;
İlk aklıma gelen isim.
Ve de
Sevgili eşimin çekimleri olmasa idi,
Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen yazamazdım.
Çünkü
Neyi hatırlayacaktım.
Bu da bize şunu öğretiyor;
Anıları saklamak, arşivlemek çok önemli.
Efendim, bu gezi ailece yaptığımız ilk gezi.
Ben salak ilk kez,
Efendim bu bendeki ben salak alışkanlığı;
Kendi kendime iltifat yapmamdır,
Siz alınmayın.
Eşek kadar olunca,
Bosna-Hersek ve Hırvatistan’ı görmüştüm,
Askerlik hizmetimde.
Dedim ki
Bari kızım olabildiğince erken görsün, güzel yurdumun dışını.
Engin’e gelelim mi dedim;
Engin tıpkı Mevlana gibi
Gel kim olursan ol yine gel.
Kısaca Engin’den de bahsedeyim;
Okul, sıra, masa, futbol, top, çapkınlık arkadaşım.
Alain Delon o yaşlarda bir görse idi
Kesin kıskanırdı.
Yani o kadar yakışıklı idi.
Ben de
Öküzlere ilgi duyan inek birisiydim!
Sağ olsun Engin beni açtı, ortalığa saçtı, ondan sonra tutabilene aşk olsun.
İnancım odur ki, dostluğumuz son nefese.
Allah nazarlardan korusun ve sağlık versin.
Engin kardeşimiz, şimdi rahmetli, Nur içinde yatsın,
İsviçreli öğretmen bir bayan ile evleniyor ve İsviçre vatandaşı ama şimdi çifte vatandaş.
Ulan bu çifte vatandaşı duyunca aklıma, çiftetelli geliyor, nedense.
http://www.youtube.com/watch?v=44YBk3y3kOU
Dünyalar güzeli kızı Elif ile şimdi mutlu bir şekilde Sion’da yaşıyor,
Ama gözden uzak olan, gönülden uzak olmaz diyor.
Efendim, bu kadar girişten sonra,
Şimdi başlayayım gezimize;
Önce şunu söyleyeyim;
Aytan Alpman gibi bir başkadır, memleketim diyenlerdenim ama
http://www.youtube.com/watch?v=Tm8h53eRoIo
Elimden geldiğince doğruya doğru, taklitçi değil ama keşke şu güzellikleri bizde alsaydık,
Diyen birisiyim.
O ülkenin birkaç kelimesini öğrenip o dille ile
Oranın vatandaşlarına seslenmeyi seven biriyim.
Yani yaban ellerde kırk yıl oturup;
Bir kelime bile öğrenmedim,
Ya da buranın hiçbir şeyini almadım, diyenlere saygım olmakla beraber onlardan değilim.
Zürih’e Onurair ile indik.
O zamanlar Avrupa ambargo uyguluyor,
En ucuzda o taşıyor…
Yanılmıyorsam 300 kişilik, tıklım tıklım.
Benim boy 180 ayaklarım dayandı önümdeki koltuğa.
Aklıma basketbolcular geliyor,
Hidayet mesela.
Şimdiki gibi ikramlar para ile değil.
Ah ulan kapitalizm sen nelere kadirsin.
Şimdi kırk yılın hatırı unutulmuş, bir kahve bile vermiyor, bazı firmalar.
Allah’ın suyu bile parayla!
Sırada hava mı var?
Zürih Uçak Alanına indik, iner inmez sürü gibi önden gidenlerin peşine takıldık.
Bu arada Allah bayanlara içgüdüsel bir yön gücü vermiş.
Hisleri güçlü olduğu kadar yön tayin etme yetenekleri de inanılmaz.
Ben sağa gidersem hanım sola ama her zaman o haklı çıkar.
Sanki içlerinde pusula, GPS, yön bulma cihazları var!
Girdik bir tünele;
Raylı sistem, metro.
Yaklaşık beş-on dakika sonra, bagaj başına.
Civciv çıkacak, kuş çıkacak derken, geldi bagajlar.
Bagaj hem arabalarda hem de hanımlarda çok önemlidir.
Pantolonu gösteren ütüdür, kadını gösteren gözüdür!
Yalan mı?
Bayanın önden sayılabilecek güzellikleri;
Kaşlar, zülüfler, gözler, benler, gamzeler, bacaklar, eller, göğüsler, beller, saçlar…
Geriye dön!
Sadece gözü var, göze takılan!
Ne de olsa göz gözü çekiyor!
Geldi bagajlar,
Ana! O da ne?
Engin kapıda!
Attı bizi arabasına, Citreön, havalanan tiplerden.
Durunca yere yapışıyor, hareketle kalkıyor!
Bu da bana bir şeyi hatırlatıyor!
İlk fotoğrafı Zürih içinde çektik.
İlk intiba çok olumlu.
Sanki medeniyet benim diyor, İsviçre.
Tek dişi kalmış mı bu canavarın?
Malumunuz bankacılıktan kazandıkları paraları,
Çok akıllıca yatırıma ve şehir plancılığına dönüştürmüşler.
Sırrı bu olsa gerek.
Parasız iş yapılmaz, para varsa da zevk sahibi olmak gerek.
Yoksa yaptığın işler, sırıtır, durur.
Kimi Allah’ın kırosu der, kimi sonradan görme, kimi de arabesk!
İsviçre bunu başarmış ama
İmkânları olmasına rağmen çocuk yapmamaya başlayınca, göçler başlamış,
İlticalar, bu sefer uyumsuzluk sorunları ve kültür çatışmaları başlamış.
Afrika’dan gelen zenciler,
Bizden giden Kürtler, yanlış anlaşılmasın, Kızımın en yakın arkadaşı Kürt’tür.
Daha doğrusu dünyanın her yerinden hali vakti yerinde olmayıp
Burada yeni bir hayat, yeni bir umut kapısı başlatanlar…
Yanılmıyorsam,
ABD’de bir çocuğun bakımını üstlenirsen hatırı sayılır para veriyorlar.
Bir bayan vardı, Alışveriş Merkezinde yangın çıkarsa,
Ya da sel basarsa tahliye nasıl olur uzmanı.
35 yaşlarında.
Dört çocuğu vardı, evlatlık.
Biri zenci,
Biri sarı,
Biri beyaz,
Biri de esmer.
Nasıl bakıyorlar demiştim?
Valla birbirlerine bakıyorlar, işte demişti.
Eşi de havacı.
Yani ikisi de evde yok!
Demem o ki
Valla ben üç yapın, beş yapın demem ama şunu derim;
Maddi ve manevi gücünüz yettiği kadar.
Sadece para ile olmuyor, sadece ilgi ile de olmuyor.
Doğanın verdiği mesaj; DENGE.
Her doğan çocuğa asgari ücret kadar para verilse?
O da yetmez,
Evlat yetiştirmek çok ciddi bir iş bence.
Üç, üç, üç ‘leri duyanca,
Aklıma futbol sahası, taraftar bağırmaları geliyor.
Gol mü bu?
Çocuk!
Önümüzde bir Mercedes CLK 320, ZH 687427 plakalı.
İsviçre’de nostaljik araba var, eksozu kara tren gibi, gitmeye mecali kalmamış, buna rağmen,
Gazına asılan araba yok.
Yani trafiğe çıkan arabalar, teknik açıdan gerçekten trafiğe çıkmaya uygun arabalar.
Ama eski püskü araba bulamazsınız.
Bu da paranın gücü.
Bizden bir farkları;
Plakalar değişmiyor.
Bir kere alıyorsun, yıllık kirası ar onu ödüyorsun.
Diyelim iki araba var, o zaman iki plaka.
Aynı plaka hem ona hem buna, cezası çok ağır.
Bizde olsa, Atatürk’ün dediği kadar zeki olan,
Milletimiz ne harikalar yaratır, bu uygulama.
Euro atıp içecek içilen bir makine ha bire açık veriyor ama
Sorun nedir, asla tespit edilemiyor.
Ne yapmış bizimkiler?
Euro’yu sudan dondurmuşlar,
Buz Euro atıyorlar, malı kapıp yok oluyorlar,
Buz da eriyor.
Dehaya bakar mısın?
Türk Milleti zekidir.
Bizde uzun araçlar pek tercih edilmez.
Satması zordur, fiyatı düşük olur.
İsviçre’de ise tam tersi.
Çünkü
Kayak ülkesi.
Afyon’un kaymağı,
İsviçre’nin kayağı.
Kayak takımları araç üstüne konuyor.
İşte bu nedenle uzun araçları tercih ediyorlar.
Bizde asla göremeyeceğiniz,
Son derece lüks markaların uzun olanlarını İsviçre’de görebilirsiniz.
Yakıt ise bize göre ucuz ama
Çevresindeki ülkelerde daha ucuz olunca,
Bazen girdi çıktı yapıp gidip oradan alıp gelebiliyorlar.
Yollar bir kere yapılmış.
Kim bilir kaç yıllık?
İşaretlemeler ise muntazam.
Biz de ise ulan yolun inşaatı bitiyor hemen bakım çalışmaları yapılıyor.
Mesela Konya Yolu.
İki idi, üç şerit oldu, sonra dört, yakında beş.
Bir sefer yapalım, adam gibi yapalım felsefesi maalesef henüz oturmadı.
Eskiden hiçbir şey yapmadı denirdi.
Şimdi çalsın ama iş yapsın’dayız,
Temennimiz;
Hem çalmasın hem de iş yapsın’a geçilmesi.
Çalsın ama iş yapsın;
Çalgıcılara uygun!
Hemen önümüzde,
Migros Kamyonu.
Demek ki bizim Migros diye bildiğimiz, Migros’un anavatanı burası imiş.
Paranın, dini, imanı, olmaz dedikleri bu olsa gerek.
Pazar nerde ise para orada.
Engin dedi ki
Şurada bir atıştıralım.
Zürih’te bir kafe.
Ana!
Çalışan kız Türkçe konuşuyor.
Bu gibi yerlerde elbette kim olsa hoşuna gidiyor.
Nerelisin dedik?
Kürdüm dedi.
Türkçe konuşan Kürt bir vatandaşımız.
Peki, neden 72 milleten oluşan Amerikalı, sorulunca ben Amerikalı’yım diyor?
Fransa’da yaşayan Fransız’ım,
Alamanya’da yaşayan Mesut Özil,
Almanya Milli Takımında oynuyor?
Ki Şener Şen bile filmini çekti;
Amerikalı!
Bunu biz mi söylüyoruz?
Yoksa kendi vatandaşına,
Ben Amerikalı, Ben İngiliz, Ben Fransız, Ben Alman’ım dedirten,
Dış güçler mi, böyle istiyor?
Ne demiş ki
Mahzun;
Hepimiz kardeşiz, bu ayrılık niye?
http://www.youtube.com/watch?v=nBjWmiHYvHo
Hemen ardından,
Yıkılmadım ayaktayım dertlerimle baş başayım!
Ve ilk çıkış parçası;
Âlem buysa kral benim!
En sonda aslında bir Sinan Çetin yapımı olan;
Newyork’ta Beş Minare.
Bu kızımız üstüne basa basa
Ben Kürdüm dedi ama
Bize bir sıcak davrandı.
Hatta torpil bile yaptı ki bu husus o gibi yerlerde çok zor.
Peki, neydi bunun sırrı;
Dil birliği.
Herkes Ana dilini konuşsun,
Ama baba dilimiz bir olsun.
Bu sihir, Tarkan’ın ‘’Oynama Şıkıdım’’ı kadar etkili.
Nasıl ki Şıkıdım’ı dinleyen ayrı dillerin insanları yerinde duramıyorsa,
İşte aynı dili konuşmakta öyle.
Bu arada, dilden açılmışken İsviçre’de tam dört konuşuluyor;
İtalyanca,
Fransızca,
Alamanca,
Bir de yöresel, buna İsviçre’ce diyelim.
Dört köy,
Her biri ayrı bir dil.
Bazen bir öğrenci ya da öğretmen bir yerden bir yere nakil ya da atama
Hayda aşladı, zorluk işte!
Rahmetli eşi, sınıf öğretmeni idi.
Şöyle bir soru sormuştum;
Zor olmuyor mu bu?
Dedi ki
Aslında sizinki doğru ama
Maalesef bizim hiçbir zaman bir Atatürk’ümüz olmadı.
Atatürk’ü sever ya da sevmezsiniz,
Ama bu devrimi dünyada ilk ve tek defa hem de bu kadar kısa sürede gerçekleştiren liderdir.
Daha geçenlerde önümde Arapça plakalı bir araba.
Arapça bilmiyorum ama
Bilesem bile o plaka nasıl okunur, sırrını çözemedim.
Hani bir olaya karışsa, nasıl tespit edilir, çözemedim.
Atatürk deyince,
Anıtkabir ziyaretlerinin mecburi olmaması düşüncesindeyim.
Gerçekten içinden gelen gittin ve yazacaksa bir şeyler,
İçindekini yazsın.
Belki gitmek istemiyor,
Belki yazdıklarına kendisi bile inanmıyor.
Yani
Ya olduğun gibi ol,
Ya da
Göründüğün gibi.
Bu anlamda en çok suiistimal edilen lider de
Maalesef Atatürk’tür.
Yaşasa idi böyle yapmayın, derdi.
Belki de Mevlana gibi
En iyi kubbe;
Gök kubbe, bırakın kapa toprağım gökyüzünü görsün derdi, kim bilir?
Migros’un tarihçesi, ilgililere:
http://www.markalartarihi.com/html/migros.htm
Nerelerden, nerelere?
Geldik, Bern’e.
Meğerse Bern;
Ayı demekmiş, ayı.
Rahmetli Barış’tan, ayı şarkısı geldi aklıma;
(A) de bakayım, (Y) de bakayım (I)de bakayım,
Önce kızlar,
Şimdi erkekler,
Hep beraber;
Ayı!
http://www.youtube.com/watch?v=X3lkv4O6XIw
Efendim,
Ayılara bakarken,
Engin birden fırlamasın mı?
Sanki olimpiyatlarda 100 Metre koşuyor, mübarek.
Meğerse yanlış yere park etmiş.
Polis geliyor,
Bir yakalansa;
Tık tık!
Ki şöyle bir anısını anlattı;
Kayınbiraderi İsviçre’de polis.
Bir gün, elini cep telefona götürüyor ama konuşmuyor.
Ertesi gün postada,
Ceza makbuzu;
150 Euro.
Makbuzla birlikte İsviçre polisi olan kayınbirader yanında, alıyor soluğu.
İkisi beraber, karıştırıyorlar kanun kitaplarını,
Güzel bir dilekçe yazıyorlar.
Çok geçmeden cevap geliyor;
Polis görmüşse doğrudur.
Yine bir anı Engin’den.
Eşinin ev taşınmasına kardeşi geliyor,
Yardım ediyor.
Buraya kadar, normal değil mi?
Ardından kardeş kardeşe bir fatura.
Hizmet bedeli.
Engin alıyor, o faturayı,
Ne denecekse diyor,
Çekip gidiyor.
Yine bir anı Engin’den.
Kendisini o kadar sevdirmiş ki
Türkiye İsviçre maçında, yaşadığı yerdeki İsviçrelilerle birlikte kafede maç izliyor,
İsviçreliler Engin hatırına, İsviçre’yi değil, Türkiye’yi destekliyorlar.
Bravo Engin’e.
Eşinden boşanmasına rağmen,
Mükemmel anlaşıyorlar,
Kayınvalidesi ise oğlu gibi seviyor.
İşte böyle bir insan, Engin.
Ayılar şehrin ortasında,
Çukur içindeler, çevresi park.
Gelen bakıyor,
Giden bakıyor, şakalaşıyorlar.
Bir şehrin sembolünün ayı yapılması ne kadar ilginç değil mi?
Kim gururuna yedirebilir?
Ki ben salak ta ayı olmayı çok isterdim.
Neden mi?
Sen git dünyanın en sağlıklı gıdaları;
Bal, balık ye.
Üstüne armudun en iyisi,
Ve altı ay kesintisiz güç kaynağı gibi uyu.
Tam bana göre, bir yaşam!
Onların kiliseleri varsa,
Bizim de Kilis’imiz var!
Ki geçenlerde,
Çok tartışıldı,
İsviçre’de Camii minareleri dikilsin mi?
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0svi%C3%A7re'de_minare_referandumu
Dikilmesin mi?
Ulan ne korkuyorsunuz alçaklar,
Bir yerinize mi kaçacak?
Netice;
Yüzde elli yedi buçuk hayır, dedi.
Yeni minare yapılmayacak.
Yani
Minareyi çalan kılıfını hazırlar!
Benim ise aklıma;
O muhteşem türkü geldi;
‘’Minareden at beni, in aşağı tut beni’’
http://www.sarki-sozleri.net/anonim-esbap-serdim-sicime
Ne demişti Ziya Gökalp;
Milliyetçilik akımı savunucusu;
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp
‘’Minareler süngü,
Kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız,
Müminler asker’’
İsviçre’nin bir özelliği var;
Canları sıkıldı mı?
Referanduma gidiyorlar.
Nerdeyse sat başı.
Hadi, bir referandum yapalım!
Nereye gidiyorsun?
Referanduma…
Nerden geliyorsun?
Referandumdan!
Adın ne?
Referandum!
Nelerden hoşlanırsın?
Referandumdan.
Biz ise bir referandum yaptık,
Nasıl anlatsam,
Nerden başlasam,
Bodrum, Bodrum!
http://www.youtube.com/watch?v=k35meNvEaR0
İsviçre’de mülki amirleri,
Tek başına,
Ya da bisikletle işe giderken gelirken görebilirsiniz.
Ama bu bize uymaz!
Bozar bizi.
Şöyle olabildiğince koruma olmalı,
Araçlar son model,
Sirenler,
Polisler,
Yol kapamalar, daha neler neler…
Yakında,
ABD Başkanı bizi kıskanmazsa?
Aha şuraya yazıyorum.
(Rahmetli anamın sözü idi.)
İsviçre’de ilk dikkatimi çeken,
Kule saatleri.
Bu saatlerden her yerde var ama
İsviçre saatleri bir başka.
Nasıl kalbimiz tık tık çalışıyor,
İsviçre saatleri de öyle.
Arada şöyle bir fark, ancak.
Canlı kalbi durunca, fani.
Saat durunca, yeniden çalışabiliyor.
Allah diyor ki
Her nefis ölümü tadacaktır,
Saatçi ise
Her saat an gelecek, duracaktır
Efendim,
Önce şunu açıklayayım;
Neden böyle dedim;
İsviçre’nin başkenti, Bern.
Bern demek; ayı demek.
Bu durumda denecek tek şey;
Vay ayılar! Vay!
Ama yanlış anlaşılmasın, lütfen.
Üç tür canlıyı çok severim;
Hayvanlar,
Bitkiler,
Sabiliğini kaybedinceye kadar çocuklar…
Hayvanlara gelince,
Allah’ın insanlara hizmet etsin diye yarattığı hayvanlar,
Kuyruğuna basılmadıkça,
Karnı tok ise kimseye zararı dokunmaz.
Aç kalınca mecburen avlanır, o da doyuncaya kadar.
Etinden,
Sütünden,
Yumurtasından,
Derisinden,
Kelle ve paçasından, hatta bağırsaklarından bile yararlanan İnsanoğlu’nun,
Hayvanlara isimlerini kendi koyup,
Kızınca da
Vay eşek,
Vay deve,
Vay ayı demesine ne demeli?
İşte ben buna;
Vay ayılar, vay derim.
Ki hayvanlar âleminde,
Bürokrasi yoktur,
Boşanma yoktur,
Orman’ın kralı aslanda tek tapu bulamazsınız.
Yani gözü toktur, hayvanların.
Efendim,
Bu geziyi aslında sıcak sıcak yazmıştım ama
Arşivlemedim, maalesef kayboldu o sıcaklıklar…
Dünya ahret kardeşim, Engin
Ki bana Yüce Allah’ım sorsa kimi Peygamber yapayım;
İlk aklıma gelen isim.
Ve de
Sevgili eşimin çekimleri olmasa idi,
Aradan bu kadar zaman geçmesine rağmen yazamazdım.
Çünkü
Neyi hatırlayacaktım.
Bu da bize şunu öğretiyor;
Anıları saklamak, arşivlemek çok önemli.
Efendim, bu gezi ailece yaptığımız ilk gezi.
Ben salak ilk kez,
Efendim bu bendeki ben salak alışkanlığı;
Kendi kendime iltifat yapmamdır,
Siz alınmayın.
Eşek kadar olunca,
Bosna-Hersek ve Hırvatistan’ı görmüştüm,
Askerlik hizmetimde.
Dedim ki
Bari kızım olabildiğince erken görsün, güzel yurdumun dışını.
Engin’e gelelim mi dedim;
Engin tıpkı Mevlana gibi
Gel kim olursan ol yine gel.
Kısaca Engin’den de bahsedeyim;
Okul, sıra, masa, futbol, top, çapkınlık arkadaşım.
Alain Delon o yaşlarda bir görse idi
Kesin kıskanırdı.
Yani o kadar yakışıklı idi.
Ben de
Öküzlere ilgi duyan inek birisiydim!
Sağ olsun Engin beni açtı, ortalığa saçtı, ondan sonra tutabilene aşk olsun.
İnancım odur ki, dostluğumuz son nefese.
Allah nazarlardan korusun ve sağlık versin.
Engin kardeşimiz, şimdi rahmetli, Nur içinde yatsın,
İsviçreli öğretmen bir bayan ile evleniyor ve İsviçre vatandaşı ama şimdi çifte vatandaş.
Ulan bu çifte vatandaşı duyunca aklıma, çiftetelli geliyor, nedense.
http://www.youtube.com/watch?v=44YBk3y3kOU
Dünyalar güzeli kızı Elif ile şimdi mutlu bir şekilde Sion’da yaşıyor,
Ama gözden uzak olan, gönülden uzak olmaz diyor.
Efendim, bu kadar girişten sonra,
Şimdi başlayayım gezimize;
Önce şunu söyleyeyim;
Aytan Alpman gibi bir başkadır, memleketim diyenlerdenim ama
http://www.youtube.com/watch?v=Tm8h53eRoIo
Elimden geldiğince doğruya doğru, taklitçi değil ama keşke şu güzellikleri bizde alsaydık,
Diyen birisiyim.
O ülkenin birkaç kelimesini öğrenip o dille ile
Oranın vatandaşlarına seslenmeyi seven biriyim.
Yani yaban ellerde kırk yıl oturup;
Bir kelime bile öğrenmedim,
Ya da buranın hiçbir şeyini almadım, diyenlere saygım olmakla beraber onlardan değilim.
Zürih’e Onurair ile indik.
O zamanlar Avrupa ambargo uyguluyor,
En ucuzda o taşıyor…
Yanılmıyorsam 300 kişilik, tıklım tıklım.
Benim boy 180 ayaklarım dayandı önümdeki koltuğa.
Aklıma basketbolcular geliyor,
Hidayet mesela.
Şimdiki gibi ikramlar para ile değil.
Ah ulan kapitalizm sen nelere kadirsin.
Şimdi kırk yılın hatırı unutulmuş, bir kahve bile vermiyor, bazı firmalar.
Allah’ın suyu bile parayla!
Sırada hava mı var?
Zürih Uçak Alanına indik, iner inmez sürü gibi önden gidenlerin peşine takıldık.
Bu arada Allah bayanlara içgüdüsel bir yön gücü vermiş.
Hisleri güçlü olduğu kadar yön tayin etme yetenekleri de inanılmaz.
Ben sağa gidersem hanım sola ama her zaman o haklı çıkar.
Sanki içlerinde pusula, GPS, yön bulma cihazları var!
Girdik bir tünele;
Raylı sistem, metro.
Yaklaşık beş-on dakika sonra, bagaj başına.
Civciv çıkacak, kuş çıkacak derken, geldi bagajlar.
Bagaj hem arabalarda hem de hanımlarda çok önemlidir.
Pantolonu gösteren ütüdür, kadını gösteren gözüdür!
Yalan mı?
Bayanın önden sayılabilecek güzellikleri;
Kaşlar, zülüfler, gözler, benler, gamzeler, bacaklar, eller, göğüsler, beller, saçlar…
Geriye dön!
Sadece gözü var, göze takılan!
Ne de olsa göz gözü çekiyor!
Geldi bagajlar,
Ana! O da ne?
Engin kapıda!
Attı bizi arabasına, Citreön, havalanan tiplerden.
Durunca yere yapışıyor, hareketle kalkıyor!
Bu da bana bir şeyi hatırlatıyor!
İlk fotoğrafı Zürih içinde çektik.
İlk intiba çok olumlu.
Sanki medeniyet benim diyor, İsviçre.
Tek dişi kalmış mı bu canavarın?
Malumunuz bankacılıktan kazandıkları paraları,
Çok akıllıca yatırıma ve şehir plancılığına dönüştürmüşler.
Sırrı bu olsa gerek.
Parasız iş yapılmaz, para varsa da zevk sahibi olmak gerek.
Yoksa yaptığın işler, sırıtır, durur.
Kimi Allah’ın kırosu der, kimi sonradan görme, kimi de arabesk!
İsviçre bunu başarmış ama
İmkânları olmasına rağmen çocuk yapmamaya başlayınca, göçler başlamış,
İlticalar, bu sefer uyumsuzluk sorunları ve kültür çatışmaları başlamış.
Afrika’dan gelen zenciler,
Bizden giden Kürtler, yanlış anlaşılmasın, Kızımın en yakın arkadaşı Kürt’tür.
Daha doğrusu dünyanın her yerinden hali vakti yerinde olmayıp
Burada yeni bir hayat, yeni bir umut kapısı başlatanlar…
Yanılmıyorsam,
ABD’de bir çocuğun bakımını üstlenirsen hatırı sayılır para veriyorlar.
Bir bayan vardı, Alışveriş Merkezinde yangın çıkarsa,
Ya da sel basarsa tahliye nasıl olur uzmanı.
35 yaşlarında.
Dört çocuğu vardı, evlatlık.
Biri zenci,
Biri sarı,
Biri beyaz,
Biri de esmer.
Nasıl bakıyorlar demiştim?
Valla birbirlerine bakıyorlar, işte demişti.
Eşi de havacı.
Yani ikisi de evde yok!
Demem o ki
Valla ben üç yapın, beş yapın demem ama şunu derim;
Maddi ve manevi gücünüz yettiği kadar.
Sadece para ile olmuyor, sadece ilgi ile de olmuyor.
Doğanın verdiği mesaj; DENGE.
Her doğan çocuğa asgari ücret kadar para verilse?
O da yetmez,
Evlat yetiştirmek çok ciddi bir iş bence.
Üç, üç, üç ‘leri duyanca,
Aklıma futbol sahası, taraftar bağırmaları geliyor.
Gol mü bu?
Çocuk!
Önümüzde bir Mercedes CLK 320, ZH 687427 plakalı.
İsviçre’de nostaljik araba var, eksozu kara tren gibi, gitmeye mecali kalmamış, buna rağmen,
Gazına asılan araba yok.
Yani trafiğe çıkan arabalar, teknik açıdan gerçekten trafiğe çıkmaya uygun arabalar.
Ama eski püskü araba bulamazsınız.
Bu da paranın gücü.
Bizden bir farkları;
Plakalar değişmiyor.
Bir kere alıyorsun, yıllık kirası ar onu ödüyorsun.
Diyelim iki araba var, o zaman iki plaka.
Aynı plaka hem ona hem buna, cezası çok ağır.
Bizde olsa, Atatürk’ün dediği kadar zeki olan,
Milletimiz ne harikalar yaratır, bu uygulama.
Euro atıp içecek içilen bir makine ha bire açık veriyor ama
Sorun nedir, asla tespit edilemiyor.
Ne yapmış bizimkiler?
Euro’yu sudan dondurmuşlar,
Buz Euro atıyorlar, malı kapıp yok oluyorlar,
Buz da eriyor.
Dehaya bakar mısın?
Türk Milleti zekidir.
Bizde uzun araçlar pek tercih edilmez.
Satması zordur, fiyatı düşük olur.
İsviçre’de ise tam tersi.
Çünkü
Kayak ülkesi.
Afyon’un kaymağı,
İsviçre’nin kayağı.
Kayak takımları araç üstüne konuyor.
İşte bu nedenle uzun araçları tercih ediyorlar.
Bizde asla göremeyeceğiniz,
Son derece lüks markaların uzun olanlarını İsviçre’de görebilirsiniz.
Yakıt ise bize göre ucuz ama
Çevresindeki ülkelerde daha ucuz olunca,
Bazen girdi çıktı yapıp gidip oradan alıp gelebiliyorlar.
Yollar bir kere yapılmış.
Kim bilir kaç yıllık?
İşaretlemeler ise muntazam.
Biz de ise ulan yolun inşaatı bitiyor hemen bakım çalışmaları yapılıyor.
Mesela Konya Yolu.
İki idi, üç şerit oldu, sonra dört, yakında beş.
Bir sefer yapalım, adam gibi yapalım felsefesi maalesef henüz oturmadı.
Eskiden hiçbir şey yapmadı denirdi.
Şimdi çalsın ama iş yapsın’dayız,
Temennimiz;
Hem çalmasın hem de iş yapsın’a geçilmesi.
Çalsın ama iş yapsın;
Çalgıcılara uygun!
Hemen önümüzde,
Migros Kamyonu.
Demek ki bizim Migros diye bildiğimiz, Migros’un anavatanı burası imiş.
Paranın, dini, imanı, olmaz dedikleri bu olsa gerek.
Pazar nerde ise para orada.
Engin dedi ki
Şurada bir atıştıralım.
Zürih’te bir kafe.
Ana!
Çalışan kız Türkçe konuşuyor.
Bu gibi yerlerde elbette kim olsa hoşuna gidiyor.
Nerelisin dedik?
Kürdüm dedi.
Türkçe konuşan Kürt bir vatandaşımız.
Peki, neden 72 milleten oluşan Amerikalı, sorulunca ben Amerikalı’yım diyor?
Fransa’da yaşayan Fransız’ım,
Alamanya’da yaşayan Mesut Özil,
Almanya Milli Takımında oynuyor?
Ki Şener Şen bile filmini çekti;
Amerikalı!
Bunu biz mi söylüyoruz?
Yoksa kendi vatandaşına,
Ben Amerikalı, Ben İngiliz, Ben Fransız, Ben Alman’ım dedirten,
Dış güçler mi, böyle istiyor?
Ne demiş ki
Mahzun;
Hepimiz kardeşiz, bu ayrılık niye?
http://www.youtube.com/watch?v=nBjWmiHYvHo
Hemen ardından,
Yıkılmadım ayaktayım dertlerimle baş başayım!
Ve ilk çıkış parçası;
Âlem buysa kral benim!
En sonda aslında bir Sinan Çetin yapımı olan;
Newyork’ta Beş Minare.
Bu kızımız üstüne basa basa
Ben Kürdüm dedi ama
Bize bir sıcak davrandı.
Hatta torpil bile yaptı ki bu husus o gibi yerlerde çok zor.
Peki, neydi bunun sırrı;
Dil birliği.
Herkes Ana dilini konuşsun,
Ama baba dilimiz bir olsun.
Bu sihir, Tarkan’ın ‘’Oynama Şıkıdım’’ı kadar etkili.
Nasıl ki Şıkıdım’ı dinleyen ayrı dillerin insanları yerinde duramıyorsa,
İşte aynı dili konuşmakta öyle.
Bu arada, dilden açılmışken İsviçre’de tam dört konuşuluyor;
İtalyanca,
Fransızca,
Alamanca,
Bir de yöresel, buna İsviçre’ce diyelim.
Dört köy,
Her biri ayrı bir dil.
Bazen bir öğrenci ya da öğretmen bir yerden bir yere nakil ya da atama
Hayda aşladı, zorluk işte!
Rahmetli eşi, sınıf öğretmeni idi.
Şöyle bir soru sormuştum;
Zor olmuyor mu bu?
Dedi ki
Aslında sizinki doğru ama
Maalesef bizim hiçbir zaman bir Atatürk’ümüz olmadı.
Atatürk’ü sever ya da sevmezsiniz,
Ama bu devrimi dünyada ilk ve tek defa hem de bu kadar kısa sürede gerçekleştiren liderdir.
Daha geçenlerde önümde Arapça plakalı bir araba.
Arapça bilmiyorum ama
Bilesem bile o plaka nasıl okunur, sırrını çözemedim.
Hani bir olaya karışsa, nasıl tespit edilir, çözemedim.
Atatürk deyince,
Anıtkabir ziyaretlerinin mecburi olmaması düşüncesindeyim.
Gerçekten içinden gelen gittin ve yazacaksa bir şeyler,
İçindekini yazsın.
Belki gitmek istemiyor,
Belki yazdıklarına kendisi bile inanmıyor.
Yani
Ya olduğun gibi ol,
Ya da
Göründüğün gibi.
Bu anlamda en çok suiistimal edilen lider de
Maalesef Atatürk’tür.
Yaşasa idi böyle yapmayın, derdi.
Belki de Mevlana gibi
En iyi kubbe;
Gök kubbe, bırakın kapa toprağım gökyüzünü görsün derdi, kim bilir?
Migros’un tarihçesi, ilgililere:
http://www.markalartarihi.com/html/migros.htm
Nerelerden, nerelere?
Geldik, Bern’e.
Meğerse Bern;
Ayı demekmiş, ayı.
Rahmetli Barış’tan, ayı şarkısı geldi aklıma;
(A) de bakayım, (Y) de bakayım (I)de bakayım,
Önce kızlar,
Şimdi erkekler,
Hep beraber;
Ayı!
http://www.youtube.com/watch?v=X3lkv4O6XIw
Efendim,
Ayılara bakarken,
Engin birden fırlamasın mı?
Sanki olimpiyatlarda 100 Metre koşuyor, mübarek.
Meğerse yanlış yere park etmiş.
Polis geliyor,
Bir yakalansa;
Tık tık!
Ki şöyle bir anısını anlattı;
Kayınbiraderi İsviçre’de polis.
Bir gün, elini cep telefona götürüyor ama konuşmuyor.
Ertesi gün postada,
Ceza makbuzu;
150 Euro.
Makbuzla birlikte İsviçre polisi olan kayınbirader yanında, alıyor soluğu.
İkisi beraber, karıştırıyorlar kanun kitaplarını,
Güzel bir dilekçe yazıyorlar.
Çok geçmeden cevap geliyor;
Polis görmüşse doğrudur.
Yine bir anı Engin’den.
Eşinin ev taşınmasına kardeşi geliyor,
Yardım ediyor.
Buraya kadar, normal değil mi?
Ardından kardeş kardeşe bir fatura.
Hizmet bedeli.
Engin alıyor, o faturayı,
Ne denecekse diyor,
Çekip gidiyor.
Yine bir anı Engin’den.
Kendisini o kadar sevdirmiş ki
Türkiye İsviçre maçında, yaşadığı yerdeki İsviçrelilerle birlikte kafede maç izliyor,
İsviçreliler Engin hatırına, İsviçre’yi değil, Türkiye’yi destekliyorlar.
Bravo Engin’e.
Eşinden boşanmasına rağmen,
Mükemmel anlaşıyorlar,
Kayınvalidesi ise oğlu gibi seviyor.
İşte böyle bir insan, Engin.
Ayılar şehrin ortasında,
Çukur içindeler, çevresi park.
Gelen bakıyor,
Giden bakıyor, şakalaşıyorlar.
Bir şehrin sembolünün ayı yapılması ne kadar ilginç değil mi?
Kim gururuna yedirebilir?
Ki ben salak ta ayı olmayı çok isterdim.
Neden mi?
Sen git dünyanın en sağlıklı gıdaları;
Bal, balık ye.
Üstüne armudun en iyisi,
Ve altı ay kesintisiz güç kaynağı gibi uyu.
Tam bana göre, bir yaşam!
Onların kiliseleri varsa,
Bizim de Kilis’imiz var!
Ki geçenlerde,
Çok tartışıldı,
İsviçre’de Camii minareleri dikilsin mi?
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0svi%C3%A7re'de_minare_referandumu
Dikilmesin mi?
Ulan ne korkuyorsunuz alçaklar,
Bir yerinize mi kaçacak?
Netice;
Yüzde elli yedi buçuk hayır, dedi.
Yeni minare yapılmayacak.
Yani
Minareyi çalan kılıfını hazırlar!
Benim ise aklıma;
O muhteşem türkü geldi;
‘’Minareden at beni, in aşağı tut beni’’
http://www.sarki-sozleri.net/anonim-esbap-serdim-sicime
Ne demişti Ziya Gökalp;
Milliyetçilik akımı savunucusu;
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ziya_G%C3%B6kalp
‘’Minareler süngü,
Kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız,
Müminler asker’’
İsviçre’nin bir özelliği var;
Canları sıkıldı mı?
Referanduma gidiyorlar.
Nerdeyse sat başı.
Hadi, bir referandum yapalım!
Nereye gidiyorsun?
Referanduma…
Nerden geliyorsun?
Referandumdan!
Adın ne?
Referandum!
Nelerden hoşlanırsın?
Referandumdan.
Biz ise bir referandum yaptık,
Nasıl anlatsam,
Nerden başlasam,
Bodrum, Bodrum!
http://www.youtube.com/watch?v=k35meNvEaR0
İsviçre’de mülki amirleri,
Tek başına,
Ya da bisikletle işe giderken gelirken görebilirsiniz.
Ama bu bize uymaz!
Bozar bizi.
Şöyle olabildiğince koruma olmalı,
Araçlar son model,
Sirenler,
Polisler,
Yol kapamalar, daha neler neler…
Yakında,
ABD Başkanı bizi kıskanmazsa?
Aha şuraya yazıyorum.
(Rahmetli anamın sözü idi.)
İsviçre’de ilk dikkatimi çeken,
Kule saatleri.
Bu saatlerden her yerde var ama
İsviçre saatleri bir başka.
Nasıl kalbimiz tık tık çalışıyor,
İsviçre saatleri de öyle.
Arada şöyle bir fark, ancak.
Canlı kalbi durunca, fani.
Saat durunca, yeniden çalışabiliyor.
Allah diyor ki
Her nefis ölümü tadacaktır,
Saatçi ise
Her saat an gelecek, duracaktır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder